Sivrisineğe değil bataklığa bak!
Ankaragücü-Rize maçında yaşanan delilik hallerine dair naçizane birkaç kelam. Bilen bilir, ülke futboluna ilgim uzun süre önce bitti. Seçim zamanlarında takım atkılarıyla miting meydanlarında boy gösteren siyasilerin oyuncağı haline gelmiş, esas oğlanlar ve figüranlardan ibaret, sesi en çok çıkanının kazandığı, hemen her kaybedilmiş maçtan sonra futbolun kurallarını doğru dürüst bilmeyen yöneticilerin, paralı başkanların hakemleri hedef gösterdikleri, baskı altındaki hakemlerin kararlarında adil olmadığı, sonu ta başından belli şekilde kurgulanmış futbol bana göre değil, malum hayatta daha güzel şeyler var.
Hemen her hafta dünya futbolunun en görkemli liginde maçlara hakem hatalarının damga vurduğunu ama hakemlerin darp edilmediğini Premier Lig meraklıları bilir. Zira adına futbol dediğin güzel oyunda hatalar da sevdaya dâhil. Bir maç biterken diğeri başlıyor neticede, hayat hatalara rağmen devam ediyor, maçı kaybeden bir teknik direktörün maç sonunda sahaya girip rakip oyuncuları tebrik etmesi o güzel oyuna olan inancı perçinliyor. Marka değeri hatalara, VAR’a rağmen yaratılıyor. Sistem küçük büyük ayrımı yapmadan kulüpleri değil futbolu koruyor. Hakemler de hata yapıyor, futbolcular da ama maç sonunda başkanlar, yöneticiler değil teknik adamlar konuşuyor.
∗∗∗
Futbolun doğup büyüdüğü topraklardan uzaklarda, Türk futbolu ezelden beri üç ağa ve diğer marabalardan ibaret, haliyle adalet kavramı sürekli yara alıyor, yüreğinden yaralı hazin bir hikâye. “Adalet olmadan düzen olmaz!” demiş Albert Camus ve sen, ahlaka dair ne biliyorsan futbola borçlusundur. Ama ülke futbolunda kimse adalet istemiyor; istedikleri şey adaletin kendi taraflarından yana tecelli etmesi! Oysa gerçek adaletin olmadığı yerde haliyle düzen de olmuyor. Yargısına bile güvenemediğin bir ülkenin futboluna nasıl güvenirsin ki! Şimdi sor kendine, Ankaragücü maçında yaşanan olaylar bir İstanbul takımın maçında yaşansa TFF aynı cezayı verebilir mi? Kaybedilen her maç sonrası hakemleri hedef gösteren kulüp başkanlarının hakem Halil Umut Meler’e o yumruğu atan fanatik başkan kadar kabahati yok mu? Sor kendine, “vur de vurulalım, öl de ölelim!” tezahüratıyla büyümüş nicesi futbol kulüplerinde yönetici değil mi!
Velhasıl tozlu arsalarda sevdalandığımız, adına futbol denilen güzel oyunda dönen para büyüdükçe, gönül verdiğimiz, sevdiğimiz bir spor olmaktan çıkıp, koruma ordusuyla gezen siyah takım elbiseli, zengin adamların güçlerini daha bir perçinledikleri, ortada dönen rakamların baş döndürdüğü bir gayya kuyusu haline geldiğini görmemek, aslında o sevdiğimiz oyuna yapılabilecek en büyük ihanet oluyor. O zamanlarda yazmıştım; taraftarından yöneticisine, futbolcusundan hakemine, federasyonundan hakemler birliğine, spor medyasından maç yorumcusuna Türk futboluna reset atmanın gerektiğini, çünkü sizin futbol sandığınızın aslında futbol olmadığını. Daha önce de yazmıştım, futbolun da ülke hallerinin “Kurtlar Vadisi”ne benzediğini. Bir ülkenin futbolunun, o ülkenin aynası olduğunu, günlük hayatında adaleti sağlayamamış bir ülkenin futbolundan adalet beklemek saflığa delalet ettiğini. Daha geçenlerde Somali Cumhurbaşkanı’nın şımarık oğlunun cinayet gibi kazayla bir emekçiyi öldürdükten sonra elini kolunu sallayarak kaçtığı ülkenin futbolundan ne bekleyebilirsin ki!
∗∗∗
Hatırlarsınız, yakın geçmişte takım otobüsü kurşunlandı, otobüs şoförü ağır yaralanırken kimseler ceza almadı, failleri bulunmadı. Yine yakın geçmişte hakemler soyunma odasına kilitlendi, stattan ayrılmaları engellendi, bir kulüp başkanı bir maçtan sonra “silahım olsa hakemi vururdum” dedi. 2013/2014 sezonunda Atatürk Olimpiyat Stadı’ndaki Beşiktaş-Galatasaray derbisi tribünlerde çıkan kavgalar nedeniyle tamamlanamadı, daha sonra Federasyon Galatasaray’ın maçı hükmen 3-0 kazandığını açıkladı. 2015/2016 sezonunda Trabzonspor-Fenerbahçe maçında çıkan olaylar nedeniyle maç yarıda kaldı. Hafızayı biraz zorlayınca ülke futbolunda toz duman, kan revan nice futbol hikâyesi. Maçları takip etmese de insan cinnet hallerinden kaçmak mümkün olmuyor. “Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir” demiş Albert Einstein, muhtemel ülke futbolunu en iyi anlatan…
Velhasıl şimdi Ankaragücü’ne yirmi maç ceza versen, Ankaragücü’nü küme düşürsen ne fayda? Ankaragücü dediğin, şehri gibi zamana yenik düşmüş, baştan aşağı kokuşmuş futbol sisteminin o çürümeden zaman içinde payını fazlasıyla almış, eskiye ağıt yakan, haris ellerde kimliğini, ruhunu kaybetmiş bir parçası neticede. O yüzden sivrisineğe değil bataklığa bak.
Yazarın Son Yazıları
- Premier Lig Seyir Defteri: Manchester City, kayıp puanlar, kayıp hayaller
- Premier Lig Seyir Defteri: Tottenham Hotspur, istikrar arayışı sürerken
- Premier Lig Seyir Defteri: Olimpiyat Stadı’nda Arsenal’den gol yağmuru
- Premier Lig Seyir Defteri: Wolverhampton Wanderers, Matheus Cunha’nın yükselişi
- Zenginlerin gölgesinde bir yoksul: Accrington Stanley