“Dengeyi bozan çok ufak bir etken, hangi bireyin yaşayacağını ve hangisinin öleceğini, hangi çeşidin veya türün sayıca artıp hangisinin azalacağını ya da sonunda tükeneceğini belirleyecektir” diyor Darwin “Türlerin Kökeni”nde. “Geçmişe bakarak, şu an yaşayan tek bir türün bile değişmeden uzak bir geleceğe aktarılmayacağı sonucuna varabiliriz” savına değiniyor.

Uzun zamandır hiç de ufak olmayan etkenler toplumsal yaşamımızda denge bozuyor. Güvenli ve sağlıklı bir gelecek için değişim ihtiyacımız da artık bilime, gelişime, yaratıcı akla muhtaç.

Şahıs “Bizim Aleviye de saygımız var. Her türe saygılıyız” demiş. Sahi siz hangi tür olduğunuzu biliyor musunuz? Biz şanlı turna kuşuyuz meselâ. Kanatlarında kendisinin pek de hoşuna gitmeyecek 14 Mayıs’tan haber getiren bir kuş türü saysın bizi.

***

Turna kuşu simgelediği değerlerle ve öyküsüyle halk kültüründe önemli bir yere sahiptir. İnsanlık için önemli türlü duygularla anılır. Hasret, barışa özlem, sevgi gibi. Ağzında taşıdığı hurmayla gelişi bolluk ve berekete yorulur. Masallarla, destanlarla, türkülerle dilden dile dolaşır. Alevi inanışında “Hazret-i Şâh’ın avâzı, Turna derler bir kuştadır” derler. Sesi çok uzaklara erişir. İçli, gönüle değen, dokunaklı özel bir sesi vardır. Döngüsü daim olan ölümsüzlüğün simgesidir. Turna kafilesinin bir özelliği de kanadı kırılanı, hastalananı koruyarak uçmalarıdır. Kimseyi ötelemez, yarı yolda bırakmazlar. Zayıf olanı göç boyunca gözetirler. Turna bilsin bizi.

Turnayı beğenmezse ankâ, huma kuşu, simurg ya da feniks de olabiliriz. Bu kuşlar birbirinden farklı olsalar da farklı toplumlarda inanç, efsane ve simgelerle belli anlamlarda kesişirler. Türleri farklı olsa da kardeş sayılırlar. Ortak yönleri olan olağanüstü özellikleriyle iyiliklere, güzelliklere vesile olurlar.

Huma kuşu örneğin; kökeni eski Türk boylarına dayanan, binlerce yıldır efsanelerde varlığını sürdüren bir kuştur. Ortak inanış konduğu yere mutluluk ve huzur getirdiği yönündedir. Günümüzde çocukları istismar eden kötücül türden kurtulmak için “Hangi türsünüz?” diye sorulursa tercih edebileceğimiz bir kuş türüdür. Zira huma kuşunun eşi olduğuna inanılan umay, çocukları himaye etmesiyle bilinir. Arapça'da ruh anlamına gelen 'hu' ile su anlamına gelen 'ma' kelimelerinin birleşiminden meydana geldiği de söylenir. Devlet kuşu ya da talih kuşu olarak da anılır. Halk inanışına ya da efsaneye göre huma kuşunun gölgesine denk gelen kişi devletin başına geçer, o devlet de refaha erip güçlenir. Huma bilsin bizi. Kimin başına konacağımızı biliriz. Haberci kuş türümüz humaysa şahsa mesajımız “Geliyor gelmekte olan” şeklinde olabilir. Ne dersiniz?

Simurg her kuştan bir tüy taşır. Türleri vücudunda buluşturan yüzü insan yüzüne benzeyen türdür. İnsan suretinde tüm farklılıklara kucak açar. Yok edilirse, yakılırsa (!) küllerinden yeniden doğan ölümsüz bilge bir kuştur. Simurg bilsin bizi.

***

Seçim zamanları iktidarın “saygı” açıklamalarına konu olan Aleviler bir tür değil toplumdur, halktır, vatandaştır. Asırlardır saygı, sevgi, vicdan bilmez “türlerin” hedefinde oldular. Kötülükle, nefretle sınandılar. Göstermelik açılımlara, sahte özürlere, içi boş gerçeklikten kopuk saygı sözlerine kanıp oy verdikleri hiç görülmedi. 2022 yılı aralık ayında Büyük Alevi Buluşması’nda özlemlerini, haklı taleplerini bir bildirgeyle paylaştılar. Vesilesi ile bu köşede yeniden paylaşmayı görev biliyorum:

“Türkiye’de tekçi, Türk-İslam sentezci uygulamalar hayatın her alanında kendini hissettirmekte ve iktidarın kurduğu sosyal ve politik baskı mekanizmalarıyla daha da kurumsallaştırılmaktadır. Zorunlu din derslerini kaldırmak bir yana eğitim daha da dinselleştirilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı hayatımızın her alanına müdahale eden ‘fetva’larına devam etmektedir. Cemaat ve tarikatların önü açılarak yoksul halk yığınları kimliksizleştirilmekte ve her türlü istismara açık bırakılarak kullanılmaktadır. Kız çocukları ‘evlilik’ adı altında sistemli cinsel istismara maruz bırakılmakta ve sorumlular cezasız kalmaktadır. Toplumsal yaşam, başta kadınlar olmak üzere her türlü şiddete ve cinayete açık hale getirilmektedir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik ile toplumun büyük bir kesimi her gün daha da yoksullaştırılmaktadır. Başta Kürt sorunu olmak üzere ret, inkâr ve çatışmalar yüzünden insanlarımız hayatını kaybetmeye devam etmektedir. Baskı ve asimilasyon politikaları sonucunda halklar, inançlar ve kültürler mozaiği olan bu topraklar gittikçe çoraklaşmaktadır. Temel insan hakları yok sayılmakta, yeni yasaklamalar ve keyfi uygulamalarla ülkemiz bir hapishaneye dönüştürülmüştür. Laiklik, demokrasi, temel insan hakları, ifade özgürlüğü ve eşit yurttaşlık konularında ülkemiz her gün biraz daha kötüye gitmekte, mevcut anayasa bile uygulanamaz hale getirilmektedir. Rızalık toplumuna inanan bizler için, bu ülkede yaşayan, ayrımsız herkesin temel insan haklarından yararlanmasını ve eşit yurttaşlık temelinde bütün kimliklerin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri laik ve demokratik bir anayasa, bizim açımızdan kaçınılmaz bir zaruriyettir. Yetmiş iki millete bir nazarla bakan biz Aleviler, halkları eşit ve kardeş görürüz. Her Alevi bilir ki Kürt de Ermeni de Laz da Rum da Arap da ve devletin inkâr ettiği her kimlik de bizim açımızdan tartışmaya açılamayacak bir hakikattir. Bizim gözümüz halklar arasına sınır çizen devletin gözü değil, ermişin, dervişin, abdalın, seyidin, pirin, mürşidin, talibin ve cümle canların gözüdür. Toplumsal yüzleşme kaçınılmaz bir gerekliliktir. İktidar, Diyanet İşleri Başkanlığı ve diğer kamu kurumlarının eliyle asimilasyon politikalarına hız kesmeden devam etmektedir. Mecliste geçirilen torba yasa ve resmi gazetede ilan edilen Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ne demokratiktir, ne de müjdedir. Aksine bunlar Aleviliğin şimdiye kadar devlet gücüyle soluksuz bırakılmasının yeni bir aşamasıdır. Anayasada Türkiye’nin laik, demokratik bir hukuk devleti olduğu belirtilmektedir. Ancak bütün uygulamalar laikliğin olmadığını göstermektedir. Biz Alevilerin, haklarını talep ederken Diyanet İşleri Başkanlığı’nın karşısında bir Alevi diyaneti talep etmiyoruz. İstediğimiz laikliktir. Devletin tüm inançlardan elini çekmesi, laikliğe aykırı olan kurumların kapatılarak gerekli yasal ve anayasal düzenlemelerin yeniden yapılması ve toplumsal ilişkilerin dinsel temalardan arındırılması gerekmektedir. İnsanlığın büyük ilerlemeler kaydederek geldiği bu çağda, yaşadığımız ülkede geriye dönüp baktığımızda, yok sayılmayı ve büyük acılarla karşı karşıya bırakılmayı görüyoruz. Ancak biz Aleviler, nasıl bir ülkede yaşamak istediğimizi geçmişimizden aldığımız mirasla, tüm farklı toplumsal kesimlerle birlikte eşit, özgür, laik, demokratik ve hakça bölüşümün olduğu bir ülkede yaşama isteğidir.”

“Hüma kuşu suya düştü ölmedi,

Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı.

Dedim yâre gidem nasip olmadı,

Ağlama gözlerim Mevla kerimdir.”*

*Pir Sultan Abdal