Google Play Store
App Store

Türkiye ekonomisi hızla büyüyor. Son çeyrek verileri bize bu büyümenin yüzde 11,1’e ulaştığını söylüyor. Ekonomik atılımın yanında, özgüveni yüksek bir liderlikle yedi cihana meydan okuyoruz. Gün geçmiyor ki “Eyyyy” hitabının yanına yeni bir lider daha gelmesin. Kararlılık konusunda istikrarlı bir durum söz konusu olmasa da, ihtiyacımız olan bu sanki. Dünyaya meydan okumak istiyoruz. Ekonomiden siyasete, siyasetten spora kadar, bilimden, insan haklarına kadar, bizden iyisi yok! Bize duymak istediklerimiz söyleniyor. Gerçek olup, olmaması önemli değil!

Dostlarımız ve düşmanlarımız konusunda konjonktür bize yol gösteriyor. George Orwell’ın 1984 romanındaki gibi Okyanusya ve Avrasya arasında gidip gelen dostluk-düşmanlık ikilemi sanki bizi de esir almış durumda. ABD mi dostumuz, Rusya mı? Suriye dost mu, yoksa düşman mı? Barzani kim? İran nerede? Halep düştü mü? Musul’u aldık mı? Hangi ülkenin hangi vilayeti kaçıncı ilimiz? Nerede, ne zaman ve kiminle Şam’da buluşacağız? Afrin kimde kalacak? Kudüs kimin başkenti? Sarraf saygın ve hayırsever bir işadamı mı, yoksa iftiracı bir hain mi?

Eyyyy okur! Bunlara verecek cevabınız yok mu?

İstihdam son 1 yılda 1 milyon 355 bin kişi artmış. Neden alkışlamıyorsunuz? Tamam biz de biliyoruz, istihdama katılan bu yeni her beş kişiden dördü stajyer ya da kursiyer. Bunların harçlıkları da işsizlik fonundan veriliyor tamam. Ama her şeye kötü yanından bakmayın lütfen. Sonuçta istihdam arttı mı? Arttı. İstihdam yaratmada bir numara mıyız? Evet bir numarayız.

Sonra dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi oldu Türkiye. Az çekmediler arkamızdan bu kararlı yürüyüşümüzü durdurmak için. Biz de hızımızı alamadık. Yöntem değişmiş, geçtiğimiz yıl eksilerden gelmişiz, borçlanma almış başını gitmiş, asgari ücret enflasyon karşısında ezilmiş ne fark eder. Bize hayallerle geçen günlerimiz yeter!

BDDK verilerine göre 2016 yılında 3. çeyreğinde ortalama tüketici kredisi borcu 318 milyar TL idi. Bu rakam 379 milyara yükseldi. Sizce bu bir başarı değil mi? Bir yılda 61 milyar TL borçlanmışız tüketici olarak. Türkiye’de TÜİK verilerine göre yaklaşık 22 milyon hane var. Bir yılda hane başına kredi borcumuz 2.757 TL artmış. Asgari ücretlinin yaklaşık iki aylık ücreti kadar borçlanmışız.

Hazine verilerine göre aynı dönemde merkezi yönetim borç stoku 114 milyar TL artmış. Toplamda 712 milyardan 827 milyara ulaşmış. Yurttaş başına 10 bin TL düşüyor merkezi yönetim borç stokundan. O kadar da olacak artık. Devlet idare etmek kolay mı? Sarayı var, TOMA’sı var, makam araçları var, seçimi var, geçimi var. Az bile borçlanmış devletimiz.

Sonra geçtiğimiz yıl aynı çeyrekte küçülmüştü Türkiye ekonomisi. Bu veriler kayıptan kazanç bir nevi. Örneğin 2016 yılının 3. çeyreğinde mal ve hizmet ihracatı 2015 yılının aynı dönemine göre yüzde 9,4 azalmıştı. Bu yıl ise 2016 yılının 3. çeyreğine göre yüzde 17,2 arttı. 2015 yılına göre artış ise sadece yüzde 6,3.

Asgari ücret açısından örnek verelim. Bu yıl enflasyon (TÜFE) artış oranı, kasım ayındaki verilerle sonuçlanırsa, asgari ücretli 2017 yılını alım gücünü yüzde 4,5 yitirerek kapatacak. Diyelim ki yeni yılda enflasyon hedefi Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın bütçe sunuş konuşmasında olduğu gibi yüzde 7 olarak belirlendi. Ve diyelim ki bu hedefe karşın asgari ücret artış oranı yüzde 12 olarak belirlendi. Asgari ücret AGİ dahil 1572 TL’ye yükseldi. Hükümet çıkıp: “Biz asgari ücretlimizi düşündük. Cumhurbaşkanımızla da konuştuk. İşveren ve işçi sendikalarımızla da anlaştık. Yüzde 7 enflasyonun yanında 5 puan da refah payı veriyoruz” derse ne olur? Haklı olur mu? Bu durumda asgari ücretli geçtiğimiz yıldan bu yana enflasyonun yüksek çıkmasından dolayı yaşadığı toplamda 500 TL’ye varan az alım gücü kaybına mı yansın, refah payı diye bir önceki yılın alım gücü kaybının marifetmiş gibi kendisine verilmesine mi?

Ekonomik büyümede durum bu biraz. Hele takvim ve mevsim etkisi dahil edildiğinde enflasyondan arındırılmış büyüme oranının yüzde 1,2 olduğunu bilseniz muhakkak canınız sıkılır. Ben söylememiş olayım. Her şey çok mükemmel!

Son söz olarak ben bu hükümete inandım. “Alı al, moru mor.” Ancak sokakta işsiz gezen, pazarda filesi boşalan, borcu artan bu halk da inanacak mı?