14- 28 Mayıs seçimleri muhalefet için bir kez daha büyük bir yenilgi ve hayal kırıklığı ile sonlandı. Hayal kırıklığının yarattığı öfkenin hedefi “haklı” olarak CHP ve yönetimine yöneldi. Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere yönetimin, partiyi 10 yıldır sağa çekme politikasının iflas ettiği konuşulup duruyor. Parti tabanının ağırlıklı olarak solculardan oluştuğu ama yönetimin sağ politikalara kitlesini hapsettiği söyleniyor.

Tıpkı Kılıçdaroğlu’nun, Akşener masadan kalktığında Sol parti ve diğer sosyalist partilere koşması gibi, Kılıçdaroğlu’ nun “sağ” kolu Özgür Özel’ de, Kılıçdaroğlu’na karşı muhalif aday diye ortaya çıkarken ne kadar “solcu” olduğunu hatırladı, hatırlattı parti tabanına ve topluma!

CHP il ilçe kongreleri, kulisler, sosyal medyada yazılıp çizilenlere bakılırsa da CHP örgüt tabanı “solculardan” oluşuyor. Zaten biraz daha yakından konuştuğunuzda, “ben aslında Dev Yol” geleneğinden geliyorum diyen milletvekili, delegeden geçilmiyor CHP’de.

Oksimoron gibi bir hal var partide. Taban ve örgüt kişisel sohbette kendisini solcu, sosyalist, eski Dev Yolcu diye tanımlayanlarla dolu ama yönetim handiyse tescilli “sağcı”! Bu garipliğe eşlik eden ikinci boyutsa Sol Parti ve diğer sosyalist partiler çok az oy alıyorlar seçimlerde. Örgütü, üyesi, programı henüz oturmamış TİP ise bir milyona yakın oy aldı!

Sanki düşüncelerinde ya da umutlarında “solcu” olsalar da, sol partilere yaklaşmayan, ağırlıklı olarak CHP’de siyaset yapan geniş bir kitle var. Bu kitle, CHP’yi sola çekmek, sol programa dönüştürmek isteyenleri dışlıyor ve hatta “kariyerist” olmakla, genel başkan olmak istemekle  suçluyor. Tipik ve sembolik örnek İlhan Cihaner.

Yaklaşan kurultay sürecinde Cihaner, hemen her kongreye katılıyor ve CHP’nin sol sosyal demokrat bir çizgiye dönmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyor. Bol alkış alıyor, sosyal medyada işte CHP’ye başkan olması gereken insan, diye yazılıyor. Cihaner bu politikasını partiye katıldığından bu yana hiç gizlememiş. Belki de o yüzden iki dönemden sonra yönetim tarafından aday gösterilmeyerek (ön seçimlerden hep birinci çıkıyordu), parti yönetiminin dışında bırakılmıştı. 2018’de yönetime aday olduğunda da  adaylık için gerekli imzayı “solcu” delegeler vermedi. Onu partiden uzak tutmaya çalışanlar, şimdi kendileri aday olurken sol değerler adına konuşuyorlar.

Evde solcu, sokakta sağcı, liberal bir kitle var. Solcular, soldan korkuyorlar!

Şunu biliyoruz; neoliberal rejimin dünyaya egemen olmasının yolu, ezilenlerin rızasının “dincileştirilme” üzerinden üretilmesiyle mümkündü. 1980 öncesi antiemperyalist, bağımsızlıkçı hareketlerin ortak paydasının laik rejimler altında yeşermek olmasıyla ilgiliydi. Sosyalistlikle dinsizliğin bir ve aynılaştırma propogandası da öyle.

Yine de Türkiye özelinde Cumhuriyet’in kuruluşunun bağımsızlıkçı ve “anti-emperyalist” olması, özellikle 1960- 80 arası dönemde sosyalist hareketlerin (solculuğun) bir çığ gibi büyümesine de katkı vermişti. 1980 yılı, Türkiye’nin nüfusu 40 milyonken, devrimci sosyalist gazetenin tirajının 100 000 olduğu yıldı. 12 Eylül Darbesi o yüzden devrimcileri  “muhatap” olarak gördü. Türkeş’in “biz içerideyiz ama fikirlerimiz iktidarda” sözü, sitem değil memnuniyet ifadesiydi bir bakıma. Türkeş’in o sözü ile Bahçeli’nin 2016 sonrası izlediği siyaset kendi içinde tutarlı bir çizgidir.

12 Eylül faşizminin yarattığı “terör”, o zamanın koşulları içinde, Cumhuriyet tarihinin en dehşetli dönemi olarak değerlendirilebilir. Her dört kişiden birinin öyle ya da böyle az ya da çok gözaltı, kötü muamele ya da işkenceye maruz bırakıldığı bir devlet terörü. Benzerleri Şili’ de, Arjantin’ de olanları aratmayan bir zulüm.

Solculara öyle zulmedildi, öyle insanlıkdışı bir solkırım yapıldı ki, solcu olmak korkutucu, tehlikeli bir kimlik oldu. Üzerine neredeyse havaya sıkılan kimyasal silah gibi herkesi derinden etkileyen liberallik zehri, solculuğu, bir tür “sosyal sorumluluk” hobisi, “vicdan rahatlatıcısı” “özel duygu ve düşünceler” haline getirdi.

Üstelik CHP içinde gizli solculuk konforlu bir hayat vaat ediyor. Kesinlikle güvenli ve tehlikeli değil ve aynı zamanda akmasa da yağan bir gelir kapısı. Sol, sosyalist partiler bir türlü kitleselleşemezken, düşüncelerinde solcu eylemlerinde sağcı yığınlar için CHP, korunaklı bir “doğal sit alanı” oldu.

Haftaya devam…