Bu kentin kollarından tuttular yine. Kelepçelediler. Dünya’nın en güzel kenti. Canım İstanbul.  Fiili bir sıkıyönetim sokaklarda. Ulaşım yok. Sokakta hürriyetin türküsünü söyleyip yürümek yasak. Islık çalmak yasak. Yasak kardeşim yasak. Sen hangi ülkede yaşıyorsun. Burası Türkiye, günlerden 1 Mayıs. Eski Başbakan söylediydi bir zaman. Bu ülke ikiye ayrılıyor. Ayaklar ve başlar. Ayaklar baş olursa, başların hali nicolur? O yüzden başları korumalı. Zaten bu başları korumakla görevleri o kadar çok insan var ki saymakla bitmez. Ayaklardan alınan vergilerle başları korurlar.

Yoksa nasıl döner bu çarklar? Bu kasalar nasıl dolar? Bu kasaların içindekiler -ki zaman zaman yerine ayakkabı kutuları da kullanılır- çok kıymetlidir. İşçinin alınteri istiflenir içinde. İşçinin emeğinden çalınanlar istiflenir. Bedeninden, sağlığından çalınanlar istiflenir.

Dünya’da en uzun sürelerle çalışan, en az tatil yapan, en az hastalık izni kullanan ülkelerden biridir Türkiye. Ve en çok iş cinayetinin yaşandığı ülkelerden biri. Soma’nın açtığı yara hala kanıyor.

Türkiye’de işe bağlı sağlık problemi yaşayanların sayısı 895 bin kişi. Çalışanların yüzde 80’i fiziksel sağlığını, yüzde 9’u ruhsal sağlığını olumsuz etkileyecek etmenlerle birlikte çalışıyor. Yüzde 19 kaza riski ile çalışırken, yüzde 14 kimyasal madde, toz duman veya zararlı gazlara muhatap kalıyor. Yüze 15 ise zor duruş şekline veya harekete maruz kalıyoruz.  Her yüz çalışandan 7’si zaman baskısı ve aşırı çalışma yükünün basıncı altında ruhsal sorunlar yaşıyor.

Türkiye’de resmi rakamlarla yaklaşık 900 bin çocuk işçi çalışıyor. Haftalık ortalama fiili çalışma süresi okula devam etmeyen çocuklar için haftalık 54,3 saat ile Türkiye ortalamasının üstünde. Ücretli, yevmiyeli veya kendi hesabına çalışan çocukların yüzde 52’si 2012 yılında aylık 400 TL’lik bir gelirle çalışmak zorunda kalmış. Ücretli ya da yevmiyeli olarak çalışan çocukların, % 3,4’ü sakatlanma ve yaralanma yaşamış. % 34’ü aşırı yorulmakta. 3’te birine işyerinde yemek verilmemekte. % 36’sının haftalık izni yüzde 89’unun yıllık ücretli izni yok.

Türkiye büyük işletmelerde kar oranları Polonya’dakinin 3, İspanya, İtalya ve Fransa’nın 2 katından fazla. Almanya’dakinin yaklaşık 2 katı.

Madencilikte faaliyet karı ortalamanın yaklaşık 4 katı.

Evet bu ülkede siyasal iktidarlar işçiden de, bayramından da pek hazetmez.

Günlerden 1 mayıs. Cigara yaksan karanfil kokar, karanfili tutsan elden ele dolaşır. Karanfil isyana çıkar. İsyan şiire çıkar.

Sokaklarda binlerce üniformalı insan. Bir şeyleri koruyorlar. Kendileri de bilmiyor koruduklarının ne olduğunu. Silahlılar. Sokaklar yasak. Çünkü biliyorlar tüm yollar isyana çıkar. Tüm tabelalarda oklar aynı güzergahı gösterir. Her tabelada Taksim yazar. Taksim iktidarın korkulu rüyasıdır.

Emek ve sermayenin cenk alanıdır bu meydan. Emeğine, kentine, suyuna, doğasına sahip çıkanlar günlerce fethetmişti haziranda burayı. 2010, 2011 ve 2012’de yüzbinlerce işçi, emekçi kendi taleplerini haykırmıştı öncesinde. Anısı birdi anısı bin oldu bu meydanın. Daha çok bizim oldu. 1977 1 Mayıs’ta kaybettiklerimizin anısına, yenileri ilave edildi tek tek.

Evet, anısı kalabalıktır bu meydanın. Kendisi üzerinde polis yazan bariyerlerle kapalı olsa da. Günlerden 1 Mayıs. İşçilerin, birlik, mücadele ve dayanışma günü.

Cemal Süreya, “bu ağartı ancak yürekle karşılabilir” der, göçebe şiirinde “Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil/ Tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden/ Ve balyozla vursalar mısralarına/ Soylu bir demir sesi yükselir/ Soylu büyük ve mavi bir demir sesi…”

Zor bir gündü dün...1 Mayıs’ınız kutlu olsun!