Eline mikrofon alarak, birkaç saat önce ülkenin üst düzey ligindeki kritik bir maçta tartışmalı bir karar veren hakemin kapısına dayanmak, ardından önce komşularıyla nasıl bir adam olduğu ve hangi takımı tuttuğuyla ilgili röportaj yapmak, durmayarak apartman yöneticisine çıkmak ve adamın aidatlarını zamanında ödeyip ödemediğini sormak, bununla da kalmayarak bu utanmazlıklarından sıkılan insanların şikayeti üzerine olay yerine gelen polise de sokak tabiriyle (olay da sokakta oluyor ya zaten) atarlanmak. Türkiye’de futbol programı adına yapılan bu.Fırat Aydınus cumartesi akşamı Caner Erkin’e o, hatalı olduğu görünen kartı çıkardığında ülkenin ve hatta yaşadığı apartmanın bile kendisine dar edileceğini tahmin etmemişti muhtemelen. Ama yaşadığı ülkeyi bir süreliğine unutmuştu. Çünkü burası Türkiye, göğüsteki kokartı kimin, hangi performansa göre verdiğinin pek bir önemi yoktur, önemli olan, herhangi bir anda, mutlu ettiğiniz veya kızdırdığınız insan sayısıyla alakalıdır.

KONTROLSÜZ OTORİTE ÇABASI
Geçtiğimiz yıl Süper Lig’e yükselecek son takımı belirleyecek play-off final maçında Adanaspor ve Kasımpaşa karşı karşıya gelmiş, Adanaspor’lu Barbaros hakem Fırat Aydınus’tan daha ilk yarının ortasında kırmızı kart görmüştü. Sahalarda görmeye pek alışmadığımız bir karttı, çünkü Aydınus bir pozisyon sonrası Barbaros’u resmen gözüyle birkaç saniye izlemiş, kendisine küfür edileceğini sezmiş ve sonradan net anlaşıldığı gibi edilen ağır küfür üzerine “sen bana küfür edemezsin” diyerek Barbaros’u atmıştı. Yıllar önce Gheorghe Hagi, hakem Erol Ersoy’u hatalı verdiği bir karar sonrası kolundan tutup çevirmiş, Ersoy bunu es geçmiş, ortalık hakemlerin otoritelerini sağlayamadığıyla kaynamış, Ersoy ve Hagi’nin sonraki buluşmasında Hagi yine aynı hareketi yapınca hakem bu sefer kırmızı kartını çıkarmış, o otoritesizlikten yakınan güruh bu sefer Ersoy’un Hagi’ye bilerek sırtını döndüğünü ve onu kışkırttığını iddia etmişti. Hakemlerin bu otorite boşluğunu sağlamak için zaman zaman bu tür çıkışları olabiliyor. Üstelik Aydınus örneğinde bu daha da net, çünkü kendisi futbolcuların bu davranışlarını tabir-i caizse kolluyor.

Cumartesi akşamı FIFA kokartlı hakem arkasının dönük olduğu anda duyduğu bir argo tabirin kendisine yapıldığını düşündü ve yine “bana diyemezler” felsefesiyle hareket etti muhtemelen. Ancak ortada 2 sorun vardı birincisi bu argo “lan”dan öteye geçmiyordu (olayın tanıklarının anlattığına göre), ikincisi de kart o halde yanlış isme çıkmıştı. Muhtemelen Fırat Aydınus öyle bir ders aldı ki bu felsefesini gözden geçirecek. Bizim yapmamız gereken ona bu hatasını anlayacak zamanı vermek, ama tabii yaptığımız ise ona düdüğünü astırma propagandası yapmak. Benzer örneklerden farklı olarak Aydınus, belki de şansının yaver gitmesiyle bu ortamdaki ülkeden uzakta ve sokakta kafasını çevirdiğinde kendi yüzünü göreceği onlarca gazeteyle çevrili değil. Londra ona, tam tersine kafasını dinlemesi için ve belki de tekrar kendini bulması için bir fırsat verebilir. Tabii bütün bu eleştiri okları gelirken TSYD’nin göstermelik açıklaması dışında ne federasyon ne de MHK’den kendi hakemini destekleyen elle tutulur bir açıklama gelmemesi de absürd bir durum.

GURUR KAYNAKLARI MI?
Cüneyt Çakır için yıllardır söylenen yurt dışında yönettiği maçlarda Türkiye Ligi’nden daha başarılı olduğu görüşü aslında pek sağlam temellere dayanmıyor. Sebebi de Cüneyt Çakır’ın yönettiği yurt dışı maçlarında etrafımızda onu eleştiren birilerinin olmaması. Halbuki Euro 2012 yarı finalinde yönettiği maçtan sonra hem Portekizli hem İspanyol taraftarlar ondan şikayet ediyor, hatta nasıl hakem olduğunu merak ettiklerini söylüyorlardı. Dolayısıyla bu bir sanrı, hakemler dünyanın her yerinde sonuçtan memnun olmayan taraflarca eleştirirler.  Fırat Aydınus’un ülke içinde gördüğü saygı da muhtemelen Cüneyt Çakır’ın akibetine uğrayacak.

Alexander Villaplane, 1930 Dünya Kupası’nda Fransa ulusal takımının kaptanı ve takımın ilk Kuzey Afrika kökenli oyuncusuydu. Medar-ı iftar bir kişilikti. 2. Dünya Savaşı patladığında ise yolsuzluklar sebebiyle hapisten yeni çıkmış ve Fransa’da faaliyet gösteren Alman Gizli Polisi’yle çalışan bir adam haline dönüşmüştü. Kendi halkına o kadar kötülük yapmıştı ki savaşın sonunda vatan hainliği suçundan Noel ertesi kurşuna dizildi. Bazen Türkiye kendi gurur kaynaklarına öyle muamele ediyor ki, beni düşündürmeden edemiyor ve elbette öncelikle şunu da sormamız gerekiyor. Avrupa futbolunda bugün gurur kaynağı olan 2 adamımızdan 1 tanesi hakemse, biz nasıl bir futbol ülkesiyiz?

*Aziz Nesin’e selam olsun.