Suskunlar: Seyrantepe

Galatasaray son yarım saatini 10 kişiye karşı oynadığı Kayserispor maçında 1 puana razı oldu ve sezonun geri kalanı için taraftarlarını sürüklediği ümitsizlik duvarına bir tuğla daha ekledi.

Galatasaray’ın problemi biraz da psikolojik temele oturmaya başladı. Takım son 3 maçını kazanıyor, rakip ligin kötü durumdaki, teknik direktörünü henüz değiştirmiş bir takımı oluyor ama taraftarların hiçbirisi galibiyet için çok umutlu olamıyor. Bu tür maçlarda rüzgarı tersine çevirmek yerine ona kapılıp giderseniz, tutunacak dallarınız da yavaş yavaş kopup gidiyor ve sonunda puan kayıplarının normal, iyi oyunun sürpriz olarak görüldüğü bir takıma dönüşüyorsunuz.

Taraftarın, 4 sezon sonra dahi onunla mı, onsuz mu daha iyi olduğuna karar veremediği Belhanda sahada olmayınca, Galatasaray’ın zaten 2 sezondur büyük sıkıntı çektiği yaratıcılık problemi iyice su yüzüne çıktı maç boyunca. Öyle ki 15-30. dakikalar arasında zaman zaman maç 35 metrelik bir alanda oynandı ki bu alanın bir ucu Lung’un kalesiydi, yani sarı-kırmızılıların oyunu rakip alana bu derece yıkmışken oradan gol çıkaramamalarını sadece Romen kalecinin kurtarışlarına bağlarsanız, olup biteni yanlış yorumlarsınız. Burada yapılabilecek şey Saracchi ve Linnes’i sık sık çizgiye indirerek topu penaltı noktasına ve oraya sık sık atak yapan 2 Emre’ye indirmek olabilirdi, ancak Terim’in takımı bunu 1-2 kez dışında nerede ise hiçbir zaman denemedi. Hem de Kayseri defansının tipik bir “arka direk zaafı” olduğu ortaya çıkmışken. Maçın ikinci yarısı ise ilk yarıdan daha ciddi mesajlar veriyor. Galatasaray, kontratak futbolunu bırakın 11 kişi iken bile orta sahayı geçmeye niyeti olmayan bir takıma karşı o kadar dağınıktı ki Kayserispor maçın son bölümünde, topu ileriye diktiği anlarda dahi İlhan Parlak ile rakip kale çizgisine kadar inmeyi başardı. Kayseri, galibiyetten ziyade puana bu kadar konsantre olmasa, 85’te Lennon soldan inip topu ortaya bıraktığında oraya en az 1 oyuncu sokabilir ve maçı alıp götürebilirdi.

Kayserispor ve Samet Aybaba ile ilgili bir de not düşelim. Aybaba, Geçtiğimiz sezon, ekim ayında göreve geldikten 17 gün sonra istifa etmiş ve futbolcu grubunun daha önce karşılaşmadığı bir umursamazlık içinde olduğunu ileri sürmüştü. Aşağı yukarı 1 yıl sonra yine Kayserispor’un başına geçti ve bu sefer oyuncu grubu ve kulüp karakterinden mutlu olduğunu belirten açıklamalar yaptı. Her şeyden bağımsız olarak bu iki demeci okusanız, 12 ay içerisinde işlerin nasıl bu kadar değişebileceğini sorgulayabilirsiniz. Ancak burası Türkiye, Aybaba’nın geçtiğimiz sezon Kayserispor ile çıktığı ilk maçta sahaya çıkardığı 11 ile bu akşamki 11’de sadece 1 oyuncu ortaktı, kaleci Lung. Ülke futbolundaki istikrarsızlık ve çılgınlığı göstermek açısından çok iyi bir örnek, Aybaba’ya “takım aynı, kadro aynı, ne değişti?” diyemiyorsunuz, zira 1 yıl içinde kadrolar baştan aşağı yenileniyor.