Roger Federer’in 28 Kasım tarihinde, Londra’daki ATP Tur finalinde Rafael Nadal’ı mağlup ettiği maç İsviçreli tenisçinin

Roger Federer’in 28 Kasım tarihinde, Londra’daki ATP Tur finalinde Rafael Nadal’ı mağlup ettiği maç İsviçreli tenisçinin, 2003 yılı Wimbledon şampiyonluğu ile başlayan ve 2004’te yenilmez unvanına ulaştığı andan itibaren geçirdiği en kötü yılı kapatışı anlamına geliyordu. Evet Federer, İspanyol tenisçiyi alt etmeyi başarmıştı ama senenin başında Avustralya Açık tenis turnuvasını kazandıktan sonra, son 5 yıldaki ezeli rakibinin sırasıyla 3 farklı zeminde, toprak korttaki Roland Garros, çim korttaki Wimbledon ve sert korttaki Amerika Açık tenis turnuvalarını kazanmasını engelleyememişti. Üstelik Federer’in kazandığı tek Grand-Slam olan Avustralya’da Nadal, çeyrek final mücadelesinde sakatlanmış ve turnuvayı yarıda bırakmıştı. 'FedEx' Roland Garros çeyrek finalinde Robin Söderling’e mağlup olduğunda Grand Slamlerde 24 kez aralıksız yarı final görme unvanını da kaybetti, dahası önce turnuva şampiyonu olan Nadal’a dünya sıralaması birinciliğini kaptırdı, sonra da Wimbledon çeyrek finalindeki vedasından sonra 2003 Kasım ayından beri ilk kez ilk iki sıranın dışına atılmış oldu. 2003-07 arasında Federer Wimbledon’ı üstüste 5 kez kazanmıştı ama son 3 yılda Nadal 2 şampiyonluğu kazandı, Federer’in kazandığı 2009 turnuvasında ise sakatlığı sebebiyle yoktu. Böylece Nadal toprak kortta rakipsiz olduğu kadar, çimde de artık çok büyük bir aşama kaydettiğini ve tehlikeli bir rakip olduğunu kanıtlamış oldu. Özellikle İspanyollar için çim kort kabus gibidir. Nice İspanyol tenisçi, Wimbledon’dan 2 hafta önce düzenlenen Fransa Açık’ta şampiyonluklar kazandıktan sonra Wimbledon’da hüsrana uğramıştır. Örneğin Nadal öncesinde şampiyon olan Latin kökenli tenisçilerin Wimbledon’daki en iyi derecesi ancak çeyrek final olabilmiştir. Ondan önce Wimbledon’ı kazanan tak İspanyol olan Manuel Santana’nın “çimenler inekler içindir” lafı boşa söylenmemiş. Ancak Nadal Federer’e karşı, 2008 Fransa Açık finali ile başlayan Grand Slam finali üstünlüğünü halen sürdürüyor ve tüm tenisçiler bazında da o tarihten beri oynadığı hiçbir finali kaybetmedi.

Yukarıdaki ikilinin arkasında üçüncülük koltuğunu sürekli kollayan Novak Djokovıc, Andy Murray ve Robin Söderling yıl bittiğinde 3, 4 ve 5. sırayı aldılar. Bu 3 tenisçiden sadece Djokovic bugüne kadar bir Grand Slam kazanabildi (2008 Avustralya Açık). Özellikle Djokovic uzun süredir Federer ve Nadal’a rakip olmaya çalışıyorlar ancak bunu başaramadı. Yine de baskılarının istikrarı önemli. Onlar bunu yaparken Grand Slamlerin sürpriz finalist veya şampiyonları zirveyi zorlamaya çalıştılar ama ömürleri kısa oldu. Tomas Bedrych, Juan Martin Del Potro, Fernando Verdasco gibi isimler bu listedeler. Tek erkekleri bağlamadan Marsel İlhan’a da elbette değinmek lazım. Yıllardır kortlarda bir Türkiye’de bir tenisçinin hasretini çeken seyirciler onun Avustralya ve Wimbledon’da 2. turu görmesiyle heyecanlı günler geçirdiler. Marsel seneyi 90. sırada kapattı.

CLİJTERS'İN DÖNÜŞÜ
Tek bayanlarda ise tek erkeklerdeki gibi kemikleşmiş bir yapı yok. Daha doğrusu vardı ama tepedeydi. Wiliams kardeşlerin 2000 sonrasındaki 40 Grand Slam’in 19’unu (neredeyse yarısı) Serena’nın son 8 Grand Slam’in 4’ünü kazanması tenis dünyasında ne kadar önemli bir ağırlıkları olduğunu gösterdi. Üstelik bu 2 kardeş 2002-03 yıllarında üstüste 4 Grand Slam finalini birbirlerine karşı oynamışlardı ki bu kırılması güç bir rekor. Ancak son 2 yılda Birleşik Amerikalı kardeşleri tehdit eden bir tenisçi çıkageldi. Çıkageldi diyorum çünkü uzun süre ortalarda yoktu. Belçika’nın Flaman diyarından Kim Clijsters, 2009 yılının sonlarında, 2 yıl önce tenis kariyerini sonlandırmışken ani bir karar alıp kortlara döndü ve bu dönüşünden sadece 14 maç sonra 2009 Amerika Açık’ı kazandı. Williams kardeşlerin ikisini de şampiyonluk yolunda mağlup etmiş, turnuva tarihinde wild-card (bazı tenisçilere özel olarak verilen turnuva davetiyesi) ile ve seri başı olmadan şampiyon olan ilk tenisçi olmuştu. Bu sezon aynı turnuvada şampiyonluğunu korudu ve sezon sonunda, Doha’da yapılan WTA Tur şampiyonasında da kupayı kazandı. Bu grafik ona 2010 yılının tenisçisi ödülünü getirdi. Yılı dünya sıralamasında 3. sırada kapatmasına karşın onun için işler çok iyi gidiyor. Serena ve Venus 4. ve 5. sırada kapattılar yılı. İlk 2 sırada ise henüz bir Grand Slam şampiyonluğu bulunmayan Caroline Wozniacki bulunuyor. Özellikle Wozniacki, ondan önce 1 numarada olan Grand-Slamsiz tenisçiler Dinara Safina ve Jelena Jankovic gibi, şampiyon karakterini sergileyebilmiş değil. Dahası Safina ve Jankovic bu baskıyı kaldıramamış ve dünya sıralamasında gerilemekten kurtulmamışlardı. Safina yılı 63., Jankovic 8. sırada kapattı.

2010’da tenise dönen bir başka Belçikalı Clijsters’dan daha büyük başarılar kazanmış olan Justine Henin’dı. 1 sene önce kortlardan çekildiğinde Williams kardeşlere istikrarlı olarak tek kafa tutan geri çizgi oyununun uzmanı Henin dönüşünün ardından Avustralya’da final oynadı ama Serena Williams’a kaybetti.

Sezonun sürpriz şampiyonu ise Roland Garros’ta kariyerinin ilk finalini oynayarak, Samantha Stosur’u mağlup eden ve 30 yaşında şampiyonluğa ulaşan İtalyan Francesca Schiavone’ydi. Schiavone aynı zamanda bir Grand Slam finaline yükselmiş ilk İtalyan bayan tenisçi oldu. Öyle ki o ana kadar Grand Slamlerdeki en iyi derecesi çeyrek finaldi ve onu da 12 yıllık kraiyerinde 2 kez başarabilmişti. Bununla beraber, bugüne kadar birçok bayan tenisçinin tek şampiyonluğunu kazandığı yer olarak kalan Fransa’nın (Iva Majoli, Ana Ivanovic) ardından Wimbledon’da ilk turda elendi ve seneyi 7. sırada tamamladı. Kapatırken son notumuzu da, Rus tenisçi Elena Dementieva’nın 12 yılın ardından kariyerine nokta koyduğunu belirterek verelim. Dementieva’nın en büyük başarısı 2008 Pekin Olimpiyatlarında kazandığı altın madalyaydı.