Genç hekimler kendilerine nasıl bir gelecek tasarlıyor ve ne zorluklar yaşıyor? Sağlıkta olumsuz göstergelerin en önemlilerinden biri de burada.

En önemli tıp fakültelerinin hocaları tıp fakültesi son sınıf öğrencilerinin en az yarısının yurt dışına gitmeyi düşündüğünü bildiriyor. Sağlık Bakanı hekimlerin yurt dışına gidiş nedenlerini eliyle para işareti yaparak gösterse de işin aslı farklı. Çok acı ama gençler, sadece hekimler değil hemen hepsi, bu ülkede gelecek planları yapamaz oldu. Yönetenlerin büyük ayıbıdır.

Kalmayı düşünüp Tıpta Uzmanlık Sınavı’na (TUS) giren gençlerin tercihleri de çok önemli işaretler veriyor.

YAŞAMSAL BRANŞLAR YİNE TERCİH EDİLMEDİ

Bir süredir dikkat çeken bu durum hız kesmeden devam ediyor. Bu ülkeyi yönetenler de sorunun farkında olmalı ki Sağlık Bakanlığı 2024 Bütçe Sunumu’nda geçen yıl yapılan bir dizi düzenleme ile, adına “Beyaz Reform” diyorlar, iyileşme olduğunu iddia etti. Şöyle duyuruldu: “Malpraktis davalarına ilişkin yapılan düzenlemeler ile uzmanlık branşı tercihi daha özgür bir zemine kavuştu”. İfade çok tumturaklı. Ne yazık, doğru olmadığını son TUS (Eylül 2023) tercihleri gösterdi. Ankara Tabip Odası veriler üzerinden detaylı bir çalışma yaptı. Yakından bakalım.

En çok tercih edilen ve puanı en yüksek branşlar dermatoloji, plastik cerrahi, nükleer tıp, göz hastalıkları ve tıbbi genetik. En az tercih edilenler ise çocuk sağlığı ve hastalıkları, acil tıp, çocuk cerrahisi, göğüs cerrahisi, dahiliye, genel cerrahi, beyin cerrahisi, kadın doğum, göğüs hastalıkları ve kalp damar cerrahisi. Daha acısı, az tercih edilen bu branşlarda açılan kadroların çoğu hiç kimse tercih etmediği için boş kaldı. Çocuk sağlığı ve hastalıkları dalında, bilemiyorum çocuklarımızdan önemli neyimiz var, açılan bin 359 kontenjanın 840’ı boş kalmış. Örnek olsun, bu branşta Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nde 40 kontenjanın 33’ü, Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 15, Sami Ulus Çocuk Hastanesi ve Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin her birinde 10 kontenjanın tamamı boş kalmış. Ne hale gelmiş Türkiye’nin en önemli hastaneleri ve uzmanlık alanları, üzülmemek mümkün değil.

Sırasıyla acil tıp alanında 995 kontenjanın 356’sı, çocuk cerrahisinde 140 kontenjanın 89’u, göğüs cerrahisinde 113 kontenjanın 43’ü, dahiliyede bin 205 kontenjanın 426’sı, genel cerrahide 386 kontenjanın 139’u, beyin cerrahisinde 274 kontenjanın 128’i, kadın doğumda 605 kontenjanın 140’ı, göğüs hastalıklarında 315 kontenjanın 22’si ve kalp damar cerrahisinde 140 kontenjanın 42’si boş kalmış durumda.

Aynı sorun yan dal uzmanlıklarında da söz konusu. Örneğin bu yıl yan dal uzmanlık sınavında 118 erişkin hematoloji yan dal kadrosunun yalnızca 25’i, 78 çocuk hematolojisi yan dal kadrosunun yalnızca beşi tercih edilirken, diğerlerinin boş kaldığı bildiriliyor.

Nedenleri derseniz, öne çıkanlar şunlar: Gelecek kaygısı, iş yükü, nöbet sıklığı, ekonomik sorunlar, şiddet, malpraktis davalarından çekinceler.

ASİSTAN EĞİTİMİ DE ALARM VERİYOR

Mevzuya sadece uzmanlık dalı seçimleri ve boş kalan kadrolar üzerinden bakarsak eksik kalır. Bu kadrolara girenler iyi eğitim alsalar bir nebze içimiz rahat edecek, lakin onu da söyleyemiyoruz. Geçen yıl yapılan “giderlerse gitsinler” açıklamasından sonra asistan hekim alımları neredeyse üç katına çıkarıldı. Sağlık Bakanlığı’nın son bildirimine göre asistan hekim sayısı 43 bin 549 olsa da veriler bunun 60 bine yakın olduğunu gösteriyor. Bu yıl tıp fakültelerinden mezun olanların iki katı asistan hekim alındı. Sonuç mu? Uzmanlık eğitiminin niteliği dibe vurmuş durumda. Hocalar asistanları tanıyamıyor bile. Yeterli eğitim olanağı, hastası, alt yapısı, hocası olmayan çok sayıda eğitim kliniği var. Asistanlar çok kalabalık, odaları yok ya da küçük. Hasta ziyaretlerinde odalara sığamayan, koridorda kalan asistanlar var. Birçok klinikte en temel eğitimleri bile alamıyorlar. Özellikle cerrahi branşlarda dikkat çekiyor. Katarakt ameliyatı yapmayı öğrenemeden uzman olan göz uzmanları, kolon ameliyatı yapamadan uzman olan genel cerrahlar var.

Böyle bir sağlık ortamından nitelikli sağlık hizmeti, hekimlere, sağlık çalışanlarına iyi bir gelecek, yurttaşlara sağlıklı yarınlar beklenebilir mi? Bu bilim dışı yaklaşımların, piyasacı sistemin dışına çıkılmadan, sözde değil de özde diyorlar ya, işte öyle, insan ve yaşam odaklı bir sağlık sistemi kurulmadan işler düzeleceğe benzemiyor.