Uzun bir süredir şair Enver Topaloğlu’nun dizelerinde ifadesini bulan çapraz eylüller çakılı üzerimize.

Uzun bir süredir şair Enver Topaloğlu’nun dizelerinde ifadesini bulan çapraz eylüller çakılı üzerimize. Bu çapraz eylüller toprağın, suyun, ağacın, çiçeğin üzerine de çakılıyor aynı zamanda. Ve biz kendi ellerimiz bakar gibi bakıyoruz onlara. Ellerimiz hareket ediyor, kollarımız tutsak.

Mevsim yine sonbahar. Bir yıl önceden, hazirandan kalan bir isyan tatlı bir esinti gibi dolaşıyor parkları, ormanları, koruları. Oysa gazetelerdeki çapraz eylüller iz bırakıyor yüreğimizde.

Siyah beyaz bir televizyonda, kendinden büyük şapkası ile Kenan Paşa, elindeki kağıttan bir şeyler okuyor. Televizyonun sesi kısık. Anlaşılan 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu hakkında takipsizlik kararını açıklıyor.

Yine bir sonbahar günü. Tarih 7 Kasım 1982. Anayasa referandumunda yüzde 91.37’lik ‘evet’ oyuyla kabul edilmişti darbe anayasası. Anayasanın 1. geçici maddesi uyarınca Türkiye’nin 7. Cumhurbaşkanı sıfatını kazanmıştı Kenan Paşa. Halkın iradesi ile seçilen ilk Cumhurbaşkanı olmuştu. Seçimlerin demokratik olup olmasının bir önemi yoktu. Halkın iradesi her şeyin üstündeydi. Artık milli irade bir generaldi.

Takipsizlik kararını onun okuyor olması ya tarihin bir cilvesi ya da hafızamın bana bir oyunu.


BUNLAR DA İDDİA MI ŞİMDİ?
“Takipsizlik verilen konular genel arsa ve arazi işleri. İhale takibi ile namlı ikinci 12 Eylül Cumhuriyeti’nde bunları büyütmeye gerek yok!” diyenler mutlaka var. Sonuçta bu tip akçeli ve iktidarla ilişkili konuları soruşturmak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni yıkmaya teşebbüstür diyenlerin savcılık makamında olduğu bir ülke bu. “Devletin bekası” diye ağızlardan düşmeyen egemen söylemin “hükümetin bekası” şekline döndüğü bir ülke. Hükümetleri değiştirebilme, onları kamuoyu baskısı ile düşürebilme hakkı demokratik her ülkede kabul görür. Bunun suç ilan edilmesi ise diktatörlüğün alenen ilanıdır.

Böyle bir süreçte İstanbul Sultanbeyli’deki Paşaköy Orman Sahası’nın, Başbakanlık’taki görevlilerin yakın takibi sonucu, Yasin El Kadı’nın başında bulunduğu Bosphorus 360 şirketine verilmesi iddiası tuhaf mı? İstanbul Etiler’deki Polis Okulu’nun boş arazisinin aynı firmaya ihalesiz olarak düşük fiyattan verilmesi iddiası tuhaf mı? Yönetim Kurulu’nda Bilal Erdoğan ve Esra Albayrak’ın da bulunduğu TÜRGEV’e, devletin çeşitli ihalelerine katılan işadamları tarafından bağış yapılması ve bir çok arsanın bedelsiz devredilmesi iddiası tuhaf mı? Ağaoğlu’na, Küçükbakkalköy’deki 20 dönümlük arazinin, Bilal Erdoğan’ın talimatıyla hibe edilmesi karşılığında Maslak 1453 projesindeki sıkıntıların görülmemesi iddiası tuhaf mı? Latif Topbaş’ın yaptırdığı ve Erdoğan ailesinin tatillerini geçirdiği Urla’daki villalar için, SİT alanı içerisinde kalan arazinin imar planının, rüşvet ve usulsüzlükle değiştirilmesi iddiası tuhaf mı?

Bunların hiçbiri ikinci 12 Eylül Cumhuriyeti’nde tuhaf değil elbette. Tam tersine bu iddiaların gerçek olup olmadığının soruşturulması tuhaf öyle değil mi?

Ne diyorduk sonbahar geldi. Haziran Ayaklanması ile dolan parklar terk edilmiş değil henüz. Umutsuzluk parklarda yapraklarını dökmüyor şu sıralar.

354 bin metrekarelik alanıyla İstanbul Anadolu yakasının en büyük ikinci büyük alanı Validebağ Korusu bir örnek. Korunun yapılaşmaya açılmasına karşı halkın etkin bir mücadelesi var. Daha önce otopark yapımı sırasında ağaç kesimi yapılan alana Validebağ Gönülleri’nin çağrısı ile fidan dikildi. Polis, korunun SİT alanı olduğunu ve buraya o nedenle ağaç dikilemeyeceğini söyleyip engel olmaya çalıştı halka. Koruya otopark yapmak serbest, fidan dikmek yasak. İşte yaşadığımız gerçekliğin kısa bir özeti.

Sonuç olarak kaybettiklerimiz o kadar çok ki, savunduklarımız kadar varız. Ve ancak umut edip direnenler oldukça üstümüze çakılan çapraz eylülleri söküp atabileceğiz.

*“Parklar boştur, kanepeler ıslak
Ay ışığı altında gezen silahlı devriyelerden utanır
Mevsim sonbahardır
Çünkü sonbaharda sevgilim
Önce haziran sayfaları yırtılır anıların,
Kalın çivilerle
Üstümüze çapraz eylüller çakılır”

Enver Topaloğlu