Metal işçileri direniyor. Otomotiv sektöründe uzun çalışma sürelerine, düşük ücret dayatmasına, yoğun sömürü koşullarına artık yeter diyen on binlerce metal işçisinin bu direnişi şaşırtıcı değil. Otomotiv sanayi Türkiye ihracatının göz bebeği. Sektör 2014 yılında da en çok ihracat yapan sektör konumundaydı. Türkiye dünyada 17. büyük otomotiv üreticisi ülke. Bu durumu çok uluslu şirketlerin yatırım kararları belirliyor. Yatırım kararlarını ise kârlılık oranları belirliyor.

Bilindiği gibi otomotiv sanayi kriz koşullarından yoğun olarak etkilenen bir sektör. Kriz dönemlerinde, sektörde yer değiştirme eğilimlerinin güçlendiği görünüyor. Otomotiv sanayinin bu eğilimini, ucuz ve disiplinli bir işgücü arayışı tetikliyor. Silver, “Emeğin Gücü” adlı eserinde otomotiv sektöründe yer değiştirme eğilimleri ile işçi hareketleri arasındaki ilişkiyi irdeler. Söz konusu eserde Silver, kârlılık ve emeğin disiplin altına alınması ekseninde gerçekleşen bu yer değiştirme eğiliminin çelişkileri bir üretim yerinden bir başka üretim yerine taşıdığını ifade etmektedir. 1970’lerin krizinde kendisine Brezilya’yı sığınak yapan otomotiv sanayi, yerel direnişlerle, işçi eylemleri ile karşılaştığında kendisine ucuz emek, “siyasal istikrar” ve geniş bir pazar sunan başka limanlar aradı. Güney Afrika, Güney Kore birbirini takip eden dönemlerde sektörün yerleşme eğiliminin güçlü olduğu bölgelerdi. Çin şu an otomotiv endüstrisinin merkezi konumunda. 2000 yılında bu oran yüzde 3,5’ti. Dünyada her dört motorlu araçtan yaklaşık biri Çin’de üretiliyor. Asya toplam üretimin yarısına yurtluk ediyor. Türkiye’nin payı ise yüzde 1,3.

Otomotiv sanayiinde yer değiştirme eğilimine şu an direnişin sürdüğü Renault firması örnek verilebilir. Renault 2000 yılında 2 milyon 444 binlik üretiminin yüzde 59’unu Fransa’da gerçekleştirirken, 2010 yılında 2 milyon 716 binlik üretiminin yüzde 23’ünü bu ülkede gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla ülkelerin üretim kayıpları, söz konusu ülke orjinli firmalar açısından bir kayba değil yayılmaya işaret etmektedir.

Sömürü şahane
Renault Avrasya Bölge Başkanı’nın yatırım planlarımızı gözden geçiririz derken hareket noktası bu. ‘Biz sizin ülkenize işçiyi sömürü olanakları yüksek diye yatırım yapmayı tercih ettik’ demeye getiriyor.

Otomotiv sanayiinde bir düzen var. O düzen bozulmasın istiyorlar. Nedir o düzen? Sendika sarı, devlet taraf, patron sendikası güçlü. Bu üçlü fabrika işçisinin üzerinde tepiniyor. Hatırlayın bir fotoğraf vardır. 12 Eylül askeri darbesinin karanlık günlerinden bir fotoğraf. Bir askerin arkasında tahtada şu yazı yazar: Milli Güvenlik Konseyi bildirisi gereği işyerimiz çalışmaya başlamıştır. İşte Türkiye’de faşizmin fotoğrafı budur.

On binlerce metal işçisi 1980 tarihinde grevdedir. DİSK bayrağı altında 500 bin işçi tüm sektörlerde ekmek ve özgürlük mücadelesi vermektedir. 12 Eylül askeri darbesi balyoz gibi işçilerin üzerine iner. DİSK kapatılır. Grevler yasaklanır. Metal işçilerinin haksızlığa boyun eğmeyen onurlu örgütü DİSK/Maden-İş kapatılır. Üyeleri kontra sendika Türk Metal sendikasına aktarılır.

Bugün Türkiye’de otomotiv sektöründeki bir işçi, Avrupa’daki bir otomotiv işçisinin dörtte biri bir gelire sahip. Halbuki daha uzun sürelerle, daha az tatil yaparak çalışıyor bizimkiler. En az düzeyde hastalık izni kullanıyor. Yani hasta da olsa çalışıyor. Türkiye’de çoğunluğu yabancı sermayeli büyük şirketlerin kârı Almanya’nın, Fransa’nın, İspanya’nın yaklaşık 2 katı. Fabrikalarda isyan bu nedenle mayalanıyor.

Hepimiz tanığız. Birleşik Metal İş sendikası bütün baskılara devlet-sermaye-sarı sendika kuşatmasına karşı yıllardır mücadele ediyor. 2010’da Metal patronlarının sendikasını “bunlar fotokopi sendikacısı” diyenlere inat dize getirenler, 2014’te alınamaz denilen grev kararını alanlar, grev yasağına rağmen tüm işyerlerini direniş alanına çevirenler bugün esaret altındaki sınıf kardeşlerinin mücadelesi ile buluşmak durumundadır.

Patron sendikası ile masaya oturmayacağız diyerek Türkiye’nin en güçlü sermaye örgütü olan MESS’i lime lime parçalayan Birleşik Metal’in mücadelesi, Renault, Tofaş başta olmak üzere umudun bayrağını yükselten sınıf kardeşlerinin mücadelesi ile birleşmek durumundadır. Umut buradadır.

Şimdi Türk Metal pusuda, patronlar pusuda, devlet kolluk kuvvetleri ile pusudadır.

Ama otomotiv işçisi yalnız değildir. Çünkü umut apaçık ortadadır. Ve yalnızlığa karşı en büyük tebessümdür umut.

Not: Yaşanan sürecin arka planına dair kimi ipuçları için “Gebze Bölgesi ve Otomotiv Sanayii Üzerine Bir İnceleme Kapitalizmin kıskacında Kent ve Emek” kitabımı okurlarıma öneririm.