Almanya’da yılbaşında resmen kurulacak yeni sol parti, son yıllarda mevcut sistemi protesto etmek ve “sistem partilerini” cezalandırmak için aşırı sağcı parti AfD’nin (Almanya için Alternatif) propagandasına kapılan, aslında sağcı olmayan insanları kazanmayı hedefliyor.

Yeni partiyi “AfD’nin solcusu” olarak tanımlayanlar da var Peki, bu gerçekten öyle mi?

Partileşme sürecinin merkezindeki “Sahra Wagenknecht İttifakı“ (Bündnis Sahra Wagenknecht/BSW) derneğinin başkanı Amira Mohamed Ali, partiye AfD’den katılmak isteyenleri alıp almayacaklarına dair soruyu şöyle yanıtladı: “Tabii ki hayır. Böyle bir şeyi düşünülemez bile. AfD’den bizim partimize geçiş olamaz. Buna izin vermeyeceğiz.”

Yeni partinin kurucularının bundan önceki siyasi kariyerleri ve kişisel biyografileri de (aralarında çok sayıda göçmen kökenli politikacı yer alıyor) Almanya’nın yeni “demokratik sosyalist partisinin” ulusalcı bir çizgiye saplanmayacağının garantisi olarak kabul edilebilir. Elbette Almanya ya da diğer Batı ülkelerinde artık siyasiler için “göçmen kökenli” olmak, mutlaka “ilerici” olmak anlamına gelmiyor. Özellikle Almanya’da SPD (Sosyal Demokrat Parti) ve Yeşiller içindeki çok sayıda göçmen kökenli politikacı, şu anki federal hükümetin örneğin Ukrayna savaşı ve İsrail’in Gazze’de “devlet terörü” konusunda hiç de ilerici olmayan politikalarını onaylayarak ya da seslerini çıkarmayarak bunu gösteriyor.

Ancak bu durum Sol Parti (Die Linke) ve gelecekte de yeni parti içinde yer alacak göçmen kökenliler için geçerli değil. Onların hem siyasi, hem de biyolojik geçmişlerine bakarak önümüzdeki dönemde Almanya’nın “ilerici” politikacıları olarak kalacaklarını söyleyebiliriz.

∗∗∗

Kimler var bu yeni partide göçmen kökenli?

En başta Sahra Wagenknecht var... İran’dan Almanya’ya gelmiş bir muhalifin kızı, annesi ise Alman. Gerçi babasını çok erken yaşta kaybettiği için (o küçük bir çocukken İran’a giden babası, halen bilinmeyen bir biçimde ortadan kaybolmuş ya da kaybedilmiş) sosyalist Doğu Almanya’da İran’la, Almanya’da yaşayan İranlılarla ilişkisi olmayan bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirmiş, ancak milletvekili olarak Federal Meclis’e girene kadar orijinal ismiyle “Zahra” olarak yaşamış, bilinmiş, yani hep kendisiyle birlikte taşımış göç kökenini...

Partileşme sürecinin iki numaralı ismi, bu çalışmaların karargâhını oluşturan BSW derneğinin Başkanı Amira Mohamed Ali. Asıl mesleği hukukçuluk olan Mohamed Ali’nin babası Mısırlı bir göçmen, annesi Alman. Sol Parti’nin önde gelen yöneticileri arasında olan ve partiyi Federal Meclis Grup Eşbaşkanı olarak temsil eden Mohamed Ali, parti yönetiminin Sahra Wagenknecht’e yönelik olumsuz tavırları nedeniyle bu görevleri bırakacağını açıklamıştı.

“Neden Sol Parti’den ayrılıyoruz?” başlıklı ortak açıklamanın altına imzası bulunan 16 politikacı arasında yer alan Sevim Dağdelen, Fadime Aşçı, Ali Al-Dailami, Amid Rabieh ve Zaklin Nastic de yeni sol partinin, “nasyonal” ve “ulusal” bir çizgide olmayacağının garantisi.

Peki, nereden kaynaklanıyor bu yöndeki suçlamalar? Öyle ki bu doğrultudaki suçlamalar sadece klasik partilerden değil, Sol Parti yöneticilerinden de geliyor. Örneğin partinin Eşgenel Başkanı Martin Schirdewan “Sahra Wagenknecht bu projesiyle başarılı olmak istiyorsa, açıkça sağ tavır almak zorunda kalacak”, eski genel başkanlarından Bernd Riexinger de “Wagenknecht’in taraftarlarıyla yeni bir sol muhafazakar parti açıkça görülüyor” diyerek bu koroya katılıyorlar.

Bütün bu tartışmalar esas olarak Wagenknecht’in “solcuların kimlik politikalarını” öne çıkararak, milyonlarca sıradan insan karşısında “yabancılaşma” eleştirisinden, her geçen gün daha da yoksullaşan emekçileri bu politikalarla değil, “sosyal adalet” için mücadeleyle kazanmak gerektiği yolundaki vurgusundan kaynaklanıyor. Sığınma hakkının sınırlandırılması taleplerine karşılar, ancak “göçün kontrol altına alınması” yolundaki makul tezleri savunuyorlar.

Wagenknecht, yeni partiyi duyururken yaptığı konuşmada özel olarak göç ve sığınmacılar konusuna değinmedi. Ancak bir soru üzerine verdiği “dünyadaki yoksulluğun çözümü Almanya’ya göç değil” yanıtı, yeni partinin bu konudaki tavrını gösteriyor.

∗∗∗

Bütün bunlar onları “sağcı” yapar mı? Tabii ki hayır.

Eleştirilecek yanları da var...

Örneğin partileşme sürecini yürüten örgütün isminin bir kişiye, Wagenknecht’e kilitlenmesi. “Lider kültünü” yeniden üreten bu durum tabii ki rahatsız edici. Gerçi bunun geçici bir isim olduğu ve partinin tabii ki başka bir isim altında kurulacağını açıkladılar. Ancak Wagenknecht’in isminin en geniş kesimler tarafından biliniyor olması ve partileşme sürecini ilerletmek için bundan yararlanma gerekçesi tabii ki “sosyalist” bir tutum olarak kabul edilemez.

Federal Almanya Cumhuriyeti’ndeki “çok partili” sistem kuruluşundan sonra uzun yıllar esas olarak “üç partili”ydi.

Bu manzarayı önce Yeşiller bozdu. Çevreci, barışçı, solcu grupların, bireylerin “parlamento dışı muhalefet” için bir araya geldiği bu parti çok partili sistemin bir parçası oldu.

Daha sonra da sisteme AfD katıldı. Baştan Avrupa Birliği’ne, ortak para birimine karşı “ulusalcı” çıkışın örgütü olarak kendini gösteren bu parti, daha sonra Almanya’daki aşırı sağcıların, ırkçıların, Neonazilerin, yabancı düşmanlarının, demokrasi karşıtlarının çatı partisi oldu. Onlar da kısa sürede tüm meclislere girerek sistemin bir parçası oldular. Son günlerde oylarını öylesine artırdılar ki, artık ikinci büyük parti olmayı başarmış durumdalar...

Yeni sol partinin orta ve uzun vadede ne kadar başarılı olacağını bilemeyiz, ancak aşırı sağın ilerleyişini durdurma potansiyelleri var ve bu da güzel bir şey...