Amerikalıların, zaten yenilmekte olan Japonya’yı biran önce hezimete uğratmak ve tüm dünyaya askeri gücünü göstermek için atom bombasını ilk kez fiilen kullanmasından bu yana neredeyse 80 yıl geçti. 6 ve 9 Ağustos 1945 tarihlerinde Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombalar, o anda çoğu yanarak 210 bine yakın insanını ölümüne neden oldu, ancak bundan sonraki yıllarda ölenlerin sayısı halen tam olarak bilinmiyor. 

Şimdiki atom bombalarının bir kısmı, iki büyük şehri onbinlerce insanıyla birlikte yakıp, yıkan bombalardan 30 kat daha büyük. Şu anda tüm dünyada 12 bin 500 atom bombası olduğu tahmin ediliyor. Bunların büyük kısmı da şimdiki savaşın taraflarından Rusya ve karşısındaki Ukrayna’yı askeri olarak destekleyen ülkelerin depolarında. 

***

Şimdi artık unutuldu. Ukrayna’daki savaşın ilk günlerinde batı dünyasının askeri yardımları ağır tank, uçak ve misket bombası gibi kalemleri içermiyordu. Zaman içinde “savaşın mantığı” bunların zorunlu olduğunu dayattı, şimdi tartışılmıyor bile... Bazıları atom bombasının şimdiye kadar sadece Hiroşima ve Nagazaki’de kullanıldığını düşünüyor. Ama bu doğru değil. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra 2 bin kez – tabii deneme amaçlı – dünyanın çeşitli yerlerine atıldı bu bombalar. Bu bölgelerde yaşayan insanların, doğanın bu denemelerden gördüğü zararların boyutları tabii ki tam olarak bilinmiyor. 

Avrupa’daki savaş gün geçtikçe dünyanın birçok bölgesindeki krizlere damgasını vuruyor, savaşın tarafları oralardaki krizlerin de aktörleri arasına giriyor. Bu tarafların depolarında etkisi denenmiş, binlerce atom bombası var. Ve bu bombaları taşıyıp, hedefin üzerine bırakacak özel uçakları, füze rampaları da tabii ki... 

Batı dünyası ancak “Rusya’nın işgal ettiği topraklardan çekilmesi” halinde, ki bu Rusya açısından “topyekûn yenilgi” anlamına gelir, barış görüşmelerine geçilebileceğini savunuyor. Savaşın ilk aylarında uzlaşmaya yatkın işaretler veren Ukrayna’da da siyasi iktidar tamamen bu pozisyona geldi (ya da getirildi). 

Ama bu savaşın böyle sonuçlanması mümkün değil. Ne Rusya kendiliğinden böyle bir adım atar, ne de NATO ülkelerinin Ukrayna’ya verdiği yoğun askeri destek sonucu böyle bir karar almaya zorlanabilir. 

2014 yılında varılan anlaşmaya benzer bir uzlaşıdan başka bir çözüm yok. Aksi takdirde savaş daha da uzayacak ya da içine başka ülkeleri de fiilen alarak daha da yaygınlaşacak, yaygınlaşıyor da. 

*** 

Örneğin Nijer’de geçenlerde bir askeri darbe gerçekleştirildi. Burada halkın geniş kesimlerinin de desteğini alan askeri darbe ve ondan önce diğer komşu ülkelerde yaşanan benzeri darbeler, ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) bu bölgedeki politikalarının en azından şimdilik iflas ettiğini gösteriyor. 

Dahası Nijer’deki darbeci yönetime karşı “Batı Afrika Ekonomik Topluluğu”nun (ECOWAS) ucunda dışarıdan askeri müdahale olan ültimatomuna AB’nin ve özellikle de Fransa’dan destek vermesi, bu iflastan ders alınmadığını da gösteriyor. Başta Nijerya olmak üzere ECOWAS ülkelerinin “demokrasiyi yeniden inşa etmek” hedefli bu müdahalesi verilen süre içinde olmadı. Olması da zor. Nijer’de yönetime hâkim olduğu görülen askerler böyle bir müdahaleye karşı savaşmaya kararlı. Birçok Afrika ülkesinin yönetimi de sadece Nijer’le sınırlı kalmayıp, birçok ülkeyi de içine alabilecek yeni bir savaşa karşı. 

Zaten kendi topraklarından çok uzaklarda devam eden Ukrayna savaşından kaynaklanan ekonomik sorunlardan bunalmış olan Afrikalılar, nedeni ne olursa olsun yanıbaşlarındaki yeni savaşlara direkt ya da dolaylı olarak bulaşmanın daha fazla yoksulluk, açlık ve yıkıma neden olacağını biliyorlar. 

Kuşkusuz Nijer’deki askeri darbenin savunulacak bir yanı yok. Tabii bu darbenin hedef aldığı sözümona demokratik yönetimin de öyle. Rusya kökenli paralı asker “şirketi”nin bu darbede önemli bir rol aldığına dair söylentilerin ne kadar doğru olduğu belli değil. Çünkü bu iddiaları gündeme getiren Batı medyası da zaman zaman “gerçi bu konuda kesin bir delil yok ama” uyarısında bulunmak zorunda kalıyor. Ancak “ateş olmayan yerden duman çıkmaz!” Darbe yanlısı kitle gösterilerinde Rus bayraklarının ortaya çıkması, Rusya ve Putin yanlısı sloganlar atılması bu iddiaların doğru olabileceğini gösteriyor. 

Bu durum Ukrayna’ya karşı savaşta karşısında tüm NATO’yu bulan Rusya’nın, dünyanın birçok yerinde “düşman” kategorisinde görülmediği, hatta tersi bir durumun sözkonusu olduğu tespitini bir kez daha doğruluyor. 

***

Geçen günlerde Sen Petersburg’da gerçekleştirilen “Rusya-Afrika Zirvesi”nin büyük resmi de bunu doğrulamıştı. Ya da ondan önce Güney Afrika, Uganda, Senegal ve Kongo gibi büyük Afrika ülkelerinin temsilcilerinin Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’yle buluşmaları da öyle. Kiev’deki bu buluşmadan tabii ki bir sonuç çıkmadı. Ancak Güney Afrika Devlet Başkanı Cyrill Ramaphosa’nın liderliğindeki delegasyonun mesajı hedefini buldu: “Biz Afrikalılar bu savaşta taraf değiliz. Bu savaş bir an an önce sona ermeli. Masaya oturun, anlaşın!” 

Daha önce Brüksel’deki gerçekleştirilen “AB – CELAC (Latin Amerika ve Karayip Devletler Topluluğu)” zirvesi de – bu nedenle savaşa taraf olan batı ittifakının umduğu gibi sonuçlanmamıştı. Başta Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva olmak üzere güney yarıküreden gelen devlet adamları savaşın sonlandırılması için derhal karşılıklı görüşmelere geçilmesi yolundaki görüşlerinden geri adım atmadılar. 

Yerkürenin güneyindeki ülkelerin bir bölümü bilinçli olarak kuzeydeki savaşa taraf olmuyorlar, rüşvetle, şantajla ya da tehditle taraf olmaya direniyorlar.Dünyadaki barış hareketlerinin sesi artık çok cılızlaştı. Güneyden gelen itirazları daha iyi anlamaya çalışalım.