İşte geldik, herkesin gelmek istediği o büyülü çağın eşiğine; 18 yaşındayız… Ne kadar uzun bir yol gibi görünüyordu, ne çabuk geçmiş gibi geliyor şimdi.

Hadi yine yola çıkıyoruz sesiyle nasıl da bir araya gelivermiştik. Eskiler, yeniler, eskimeyenler, henüz gözünü açanlar, çocuklar ve ihtiyarlar; evlerde, bürolarda, sendikalarda, odalarda hatta sırtımızı dayadığımız ağaçların dibinde, “Hadi bir daha buluşuyoruz, bir daha ortaklaşıyoruz, işimiz çok umudumuz da öyle” dendiğinde nasıl da hazırmışız yola çıkmaya. O uzun yolculuğun hiçbir zaman bırakılmayacağını, yürüdükçe açılacağını, hem yeni hem de yeniden bir yürüyüş olduğunu nasıl da anlayıvermiştik bir anda.

Sözün somut anlamıyla ekmeğinin yarısını bölüp sofraya ekleyenimizle, matbaasını, araç gerecini “benim değildi ki bizimdi” zaten diye sorgusuzca açanımızla nasıl hazırmışız dayanışmaya, birbirimizi yeniden bulmaya, yenilerle tanış olmaya.

İlk heyecanımız, ilk baskının gecesinde satış rakamlarını beklerken hissettiklerimizle hemen öncesinde “Ama böyle olmaz ki” diye ayrılanların ardından duyduğumuz hüznün birbirine karışması. Kolay olmadı elbet, kaç kez tökezledik, düşecek gibi olduk. Yapamazsın zaten demişlerdi, yapamayacakmışız gibi hissettiğimiz oldu. Bazen soluğumuz kesildi ve tamam galiba buraya kadarmış diyecek olduk. Dememize kalmadan omuzlarımızı kavrayıp sarsanlar, ne tamamı daha yeni başlıyoruz, hadi bakalım, “Öyle mahsun bakma” kaldır omuzlarını, “Yürü üstüne üstüne” diye bize kim/ler olduğumuzu hatırlattı. Elimize yüzümüze bulaştırdığımız manşetler de oldu, insanların yüzlerini ağarttığımız, umut kıvılcımlarını harladığımız manşetlerimizde.

Hiç yalan söylemedik ama. Şu geçen onca yılda bir kez bile aldatmadık. Bir kez bile eşitlikten, özgürlükten, adaletten ve arkadaşlıktan ödün vermedik. Önümüze açılan geniş otobanlara götürecek lüks araçların kapılarına gülüp geçtik ve engebeli patikalara çevirdik adımlarımızı, yolumuzu biz açarız, yol da bizi götürür, diye yürüdük. Önce doğru haber, önce işimizi iyi, doğru ve güzel yapmak dışında derdimiz olmadı.

Biz büyürken kirlenen dünyada, biz büyürken kirlenen Türkiye’de akıntıya karşı yüzmeyi seçtik, üzülmektense kavga etmeyi, bilgi ile doğru haberle, dayanışma ile cesaretlenip umut olmak istedik. BirGün varsa umut var, dedi okurlar. BirGün yazmışsa doğrudur, dedi herkes.

Her gelene hoş geldin dedik, her gidene elveda. Kimine yolun açık olsun dedik, kimine keşke hiç gelmeseydin dediğimiz de oldu. Gönlünü bizde bırakıp gidenler de oldu, gittiği yere bizimle gidenler de. Zehrini bırakıp gidenlere bile “Eyvallah” dedik. Daha kendimiz okurken okul olduk. Öğretmenle öğrencinin yer değiştirebildiği başka bir dünyanın okulu; öğrendikçe öğrettiklerinden öğrenmeye açık olanların okulu.

Şimdi bugün tam da baharın başında on sekizimizdeyiz. Sıçramak için üzerine basıp güç aldığımız geçmişe doğru bakıyoruz bir yandan, bir yandan da ileriye, yarına. “Oldu mu, yapabildim mi” diye soran gözlerimiz tedirgin bir ışıltı içinde. Bizim geçmişimizin bize gururla bakmasını istiyoruz.

Daha çok BirGün var önümüzde. Daha çok arkadaşlarla yürüyeceğiz. Daha yeni başlıyoruz. Yıldızlarımız yolumuzu aydınlatıyor. Yıldızlara bakıyoruz.