Mümkün mü? İnsanlar tekrar tekrar ölür mü?

2012 yılı 14 Mart töreniydi. Sivas katliamında kaybettiğimiz meslektaşımız ve şair Behçet Aysan’ın “tıp bayramının” hemen arifesinde, 13 Mart 2012’de çıkan zamanaşımı kararıyla başka bir şehirde, Ankara’da, bir kez daha öldüğünü söylemiştim. Bilmemişim, meğer devamı gelecekmiş. Önceki hafta, 14 Eylül 2023’de, bir zamanaşımı kararı daha çıktı ve Sivas’ta katledilen 33 aydın, yazar, sanatçı ve iki otel çalışanı bir kez daha öldüler.Bilirsiniz, böyle durumlarda yiten canlar için “ölümsüzdür” denir, ama başta yakınları ve aslında tüm toplum için, bir ülkenin geleceği için bu kayıplar çok büyüktür.Devletin meseleye nasıl baktığını ise en açık biçimde dönemin Başbakanı Tansu Çiller açıklamıştı: “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir.”

CEZASIZLIK BÜYÜK TRAVMA

Sivas katliamı davası 30 yıldır süren, yılan hikayesi gibi bir dava. Avukatlar son zamanaşımı kararıyla davası düşen üç firari sanık, Murat Sonkur, Eren Ceylan ve Murat Karataş'ın eylemlerinin açık olduğunu, dosyada her türlü delilin bulunduğunu, Almanya'da olduklarını tespit ettiklerini, yakalanması için her türlü işlemi başlattıklarını, kırmızı bülten çıkartıldığını, ancak Almanya’nın değişik gerekçeler öne sürerek iade etmediğini anlatıyor. Her ne kadar avukatlar, Sivas Katliamı’nın insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu, ayrıca gıyabında hüküm kurulup ceza da verilebileceğini vurgulasalar da olmadı, mahkemeden zamanaşımı kararı çıktı. Yapanların yanına kâr kaldı.

Hiç dolandırmayalım, herkes biliyor, Sivas Katliamı Alevilere ve sol aydınlara yönelik bir katliamdı. Psikiyatristler, sosyal bilimciler böylesi katliamlarda adaletin yerini bulmasının, devletin yanlışlarıyla yüzleşmesinin ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. Evet, adalet gidenleri geri getirmez ama hem yakınlarının hem de genel olarak toplumun kanayan yaralarını sarmasına, iyileşmesine yardım eder. Tersi süregiden bir travmadır. Katliam göz göre göre gerçekleşti. Yargılama süreçleri çok can yaktı. Duruşmalarda sanıkların ölenlerin yakınlarına saldırmayı göze alabildiği bir davadır bu. Bu süreçteki acayipliklerin bir kısmını hatırlayalım. Sanıklardan bazıları serbest bırakıldıktan sonra bazıları ise hiç yakalanmadan firar ettiler. Almanya’da firarda olduğu söylenen davanın kilit önemdeki sanığı Cafer Erçakmak’ın Sivas’ta yaşadığı, emniyete 500 metre mesafede çocuğunun evinde kalp krizi geçirip ölünce anlaşıldı. Başka bir sanık İhsan Çakmak’ın firari olarak arandığı yıllarda evlendiği, askerlik yaptığı, ehliyet aldığı, hatta kamuda çalıştığı, çocuğunu nüfusuna kaydettirdiği belirlendi. Bir diğer sanık Yılmaz Bağ katliamdan iki hafta sonra, Kangal ilçesinde düğün yaparak evlendi. Cezaevinde çok sayıda yaşlı ve hasta mahpus varken, Cumhurbaşkanı sağlık nedeniyle af yetkisini iki Sivas Katliamı asli faili, müebbet hapis hükümlüsü için, önce Ahmet Turan Kılıç sonra Hayrettin Gül için kullandı.

Toplam firari sayısının 20'yi aştığı ifade ediliyor. Cezası kesinleşen dokuz kişi hakkında 2001'den bu yana ceza zamanaşımı işliyor. Bu sürenin de 2031'de dolacağı bildiriliyor. “Sivas Katliamı bugünün Türkiye’sinin aynasıdır” yazmış Zeynep Altıok Akatlı, haklıdır.

Tüm bunların halkın huzurunda “normal” karşılanması mümkün mü? Alevi örgütleri devletin tutumunun “kendilerini katledenlerin cezasızlığı” anlamına geldiğini söylüyor ve ekliyorlar: “Biz çok iyi biliyoruz ki, Madımak otelini ateşe verenler aynı zamanda Musa Anter’i, Uğur Mumcu’yu, Bahriye Üçok’u, Turan Dursun’u, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Hrant Dink’i, Tahir Elçi’yi ve daha yüzlerce, binlerce aydını, demokratı, yurtsever, sosyalist devrimcileri katledenlerdir”. Haksızlar mı? İşte bu ülkeyi yönetenler anayasa tartışması açıp “demokratik anayasa yapacaklarını” söylüyor. İnandınız mı?

SAĞLIK MI DEDİNİZ?

Bakın sağlığın tanımında var, “sosyal iyilik hali” yoksa sağlık olmaz. Katliamlara sessiz kalırsanız, hele faillerinin cezasız kalması umurunuzda olmazsa, 6-7 Eylül, Maraş, Sivas, Bahçelievler, Ankara Gar, Roboski, Beşiktaş, Suruç katliamları… sizin için bir şey ifade etmiyorsa olmaz. Yıllardır evlatlarını arayan Cumartesi Anneleri’nin başına gelenler sizin için önemsizse kimse güvende olamaz. Kelimeler yetersiz kalıyor bu acılara. Behçet Aysan yazmış zaten:

“bütün derinlikler sığ

sözcüklerin hepsi iğreti

değişen bir şey yok hiç

ölüm hariç.

aynı gökyüzü aynı keder.”

Diyeceksiniz ki, “senin bu yazdıklarını devlet bilmez mi?” Bilir elbet. Gelin hep birlikte yaşanabilir bir ülke için doğrusunu istemekten vazgeçmeyelim. Farklılıklarımızı kabul ederek bir arada olmayı başaralım. Yanımızdakinin elini tutalım, acısını hissedelim, düşmanlaştıran, ötekileştiren, ayrıştıran, insanları birbirine düşüren siyasete geçit vermeyelim. Tersini söyleyenlere dikkatle bakın, yüzlerinde kötülüğü göreceksiniz, şaşırmayın.