Türkiye’deki yandaş medyaya bakılırsa zaten daha Litvanya’ya gitmeden önce kazanılmıştı bu zafer.

Peki, dünkü gazetelerin ortak manşetindeki “yeni dönem” müjdesi, gerçekten Türkiye açısından bir “zafer” mi?

NATO’nun ABD’den sonraki en büyük güçlerinden Almanya’daki ana akım medya da bu konuyla ilgili haberler ve analizlerde bunun bir “zafer” olarak tanımlanmasına itiraz etmiyor.

Açıkçası zirvenin ardından yapılan tüm yayınlarda Erdoğan’dan onay aldıkları için rahatlamış olan NATO liderlerini toplu olarak gösteren fotoğraflar ortada kutlanan bir “zafer” olduğunu gösteriyor.

Erdoğan’ın onların arasında, ön sırada yer alması elbette sadece bu fotoğraf düzenleri için uygulanan protokolden kaynaklanmıyor.

Yazarımız İbrahim Varlı’nın da işaret ettiği gibi dış politika üzerinden iç politikayı dizayn eden rejim açısından sadece manşetlerdeki bu fotoğraf bile bir zafer.

Almanya’da ana akım medyanın önde gelen organlarından Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) ve en çok satan günlük gazete Bild’in yayınları NATO’cu kamuoylarının durumunu özetliyor.

FAZ’de yayınlanan “Erdoğan’ın zaferi” başlıklı analizde şöyle deniliyor:

“Türk Cumhurbaşkanı bir yıl boyunca gerçekten NATO'nun sinirlerini bozdu. Ancak onun için bu tavır birkaç açıdan işe yaradı.

Bazıları Erdoğan’ın şimdiye kadar onca bağırıp çağırdıktan sonra NATO zirvesinden önce aniden pes ettiğini, sonunda evine giderken yalnızca bağlayıcı olmayan birkaç vaat getirdiğini düşünüp, memnuniyet duyabilir. Ancak Ankara’nın hükümdarıyla alay etmek yersiz. Çünkü Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üyeliği için bir yıldır süren mücadeleden sonra, sahadan bir kaybeden olarak ayrılmıyor.

NATO'nun önde gelen güçleri için bile Erdoğan'dan kaçmanın bir yolu yok imajı yurtiçindeki seçim kampanyası boyunca onu güçlendirdi. Son poker partisinde Avrupa Birliği’ne üyelik müzakerelerini yeniden başlatamadı, bu konuda sadece niyet beyanları alabildi, ama bu onun için ikinci planda. Erdoğan, takipçilerine bunu ses getiren bir başarı olarak satabilen bir siyasi pazarlama sanatçısı. İsveç, aşırı eğilimli Kürtlerle mücadelede onun istediği yönde uzun bir yol katetti.

Ayrıca dış politika açısından da ağır basan faydalar elde etti. Ankara'nın bir yıl boyunca NATO'nun geri kalanının sinirlerini gerçekten bozması artık önemli değil. Erdoğan'ın zor bir ortak olduğu Batı başkentlerinde zaten uzun zamandır biliniyordu. Yaptıklarıyla, Türkiye'nin çıkarları için ne kadar ileriye gidebileceğini dünyaya tereddütsüz bir şekilde gösterdi. Ama o, Batı'ya yeniden yaklaşmak isteyen soğukkanlı, hesabını bilen bir güç adamıdır.”

DEĞİŞEN TAVIRLAR

FAZ gibi sağ muhafazakâr çizgideki Bild gazetesinin bu konudaki yayını daha da ilginç...

Daha önceki Erdoğan’la ilgili yayınlarında onu Putin gibi bir “diktatör” olarak gören, gösteren, bir keresinde Erdoğan’ın Almanya’da ödül almasına bile engel olan Bild, manşetinde “NATO’nun patronu Erdoğan” olarak tanımlıyor. Gerçi bunu yaparken mafya liderleri için kullanılan “Pate” kavramını kullanmışlar ancak, tam sayfalık yayında onunla ilgili daha önceki “düşmanca” tavırdan eser yok.

“NATO zirvesindeki yeni güçlü adam o. Her şey (neredeyse) onun etrafında dönüyor” vurgusuyla başlayan haberde “Erdoğan’ın bu gücü nereden geliyor?” sorusuna siyasal bilimcilerin açıklamalarıyla yanıt aranıyor.

Köln Üniversitesi’nden uluslararası siyaset bilimci Prof. Dr. Thomas Jaeger’in değerlendirmesi şöyle:

“Batıdaki en güçlü devlet başkanı halen Joe Biden. Ama NATO devlet ve hükümet başkanları arasında iç politikada en büyük hareket alanı olan Erdoğan.”

Birazcık eleştiri de yok değil. Putin’in “gerçekten ciddiye aldığı” tek NATO devlet başkanı olduğunu belirten Prof. Jaeger şöyle devam ediyor:

“Putin Erdoğan’ı kendisiyle hemfikir olarak görüyor. Her ikisi için de demokratik prosedürler göstermelik. İç politikada baskıcı davranıyorlar, savaş çıkarıyorlar ve tüm iktidarı kendi kişiliklerine göre biçimlendiriyorlar.”

Bu arada Ukrayna’yla birlikte NATO’nun bundan sonraki üyeleri olmayı hedefleyen Gürcistan’ın Başbakanı Irakli Garibaschwili’nin neden zirveye davet edilmediği ortaya çıktı. Geçtiğimiz aylarda gerçekleştirilen bir uluslararası güvenlik konferansında yaptığı konuşma nedeniyle kızdırmış NATO şeflerini. “Savaşın çıkmasının nedenlerinden biri de NATO’nun kendisidir. NATO’nun genişlemesidir” demiş.

Erdoğan, Finlandiya’dan sonra İsveç’in de NATO üyesi olmasına izin verdi. Aslında İsveç’in üyeliğine itiraz eden bir ülke daha vardı, Macaristan. Ama bu itirazın hiç bir önemi yok. Belirleyici olan Erdoğan.

Zirveden önce Ukrayna’nın NATO üyeliğine de (tabii ileride) olumlu baktığını açıklayarak, buna karşı olan (tabii şimdilik) NATO’nun patronu Biden ve onun “vasalı” Scholz’u zor durumda bıraktı. Gürcistan’ın üyeliği konusunda henüz bir açıklama yapmadı. Ama bu konuyu da gündemine alacaktır zamanı gelince tabii ki...