Rejim mi değişti, sistem mi? 2017 Anayasa değişikliği ile başlayan bu tartışma bugün de sürüyor. Yanıt açık: her ikisi de. Neden ve nasıl? 

Kısaca; 2017’de Hükümet, parlamenter rejim ve siyasal sorumluluk ilkesi kaldırıldı; kurul halinde siyasal karar düzenekleri de. 

Devlet ve yürütme adına bütün yetkiler tek kişide toplandı. Yürütme, CB ile özdeş kılındı ve bakanlar, siyaset dışında bırakıldı. 

Siyasal rejim, Anayasa ile belirlenen yönetim biçimi”. 

Siyasal sistem, siyasal rejimin işleyişini etkileyen (iktisadi, toplumsal, kültürel, dinsel) ögeleri de kapsayacak şekilde, toplumsal yapı ve siyasal yapı arasındaki ilişkiler bağlamında geniş anlaşılması”. 

Buna göre, 16 Nisan 2017 halkoylaması ile ‘siyasal rejim’ değişti; bunun uygulaması ise ‘siyasal sistemi’ ortaya çıkardı. 

Demokratik hukuk devleti, tek kişi yerine kurum/kurul ve kuralların yerleşmesiyle iktidarın sınırlanması ve o ölçüde özgürlüklerin güvencelenmesi sürecinde kuruldu. 

2017’de ise, yönetim adına kolektif olarak ne varsa lağvedildi ve iktidarlar tek kişide birleştirildi. 

Anayasa biliminin gereklerini yadsıyarak, iki yüz yıllık siyasal tarihimizin birikimini silmeyi amaçladı. 

Ne var ki, beş yıllık işleyişin (sistem), 2017 kurgusundan (siyasal rejim) da tümüyle farklılaşmasında parti başkanlığı belirleyici oldu. Anayasa andı (tarafsızlık) ve uygulama (partizan) ayrışması açık. 

YASAMA 

TBMM üyeleri, yasama faaliyetlerini -Anayasa ve kamu yararı gereği değil- genel başkan/lar  talimatı ile yürütmekte. 

Kur Korumalı Mevduat yasası, iktisat bilimi ve Anayasa gereği değil, NAS (dinsel inanç) temelinde hazırlandı. Hükümet ve güvenoyu olmadığı halde kurulan Cumhur İttifakı, TBMM’de müzakereci demokrasiyi bile engelledi. 

YÜRÜTME VE YÖNETİM 

Bakanların başlıca referansı, -Anayasa değil- ‘Cumhurbaşkanı talimatları’. Öyle ki; görevden alınmaları bile “af talebi ve af kabulü” şeklinde resmi işleme dönüştürüldü. Yürütme dışında tutulan bakanlar, AKP için sürekli siyaset içinde. 

Devlet yönetimine ilişkin konuşmalar, Cuma namazı çıkışı ve CB forslu aracın önünde  yapılıyor; Parti yönetimine ilişkin etkinlikler CB Sarayı’nda… 

‘Talimat’, kamu yönetimini kanuna saygı yerine korku ile sindirdi. 

Askeriye üzerinde ‘sivil hiyerarşi’ kuruldu. Eğitimin cemaat ve tarikatlaşması ivme kazandı. 

Diyanet (DİB) ise, siyaset yolunda dini araçsallaştırarak Anayasa md. 136 ve 24’ü ihlal kararlılığını süreklileştirdi. Saray hafiyeliği yapan CİMER, YÖK’e ve üniversitelere bile yaptırım uygulatabiliyor. 

SINAVSIZ HUKUK! 

Yargıçlara kararları nedeniyle yaptırım uygulayan HSK başında CB memuru Adalet bakanı var. Yargı ile ilgili büyük resmi toplantılar Saray’da yapılır oldu; yargıç ve savcı adayları önünde başka siyasal parti başkanlarını eleştiren konuşmalar CB sıfatıyla yapılıyor. “Makedonya’da Sınavsız Hukuk Fakültesi” mezunları, denklik yoluyla yargıya devşiriliyor! 

TOPLUM 

Saray yanlıları ve hukuk savunucuları, ülke yağmacıları ve yurtseverler vb. arasında amaç ve mücadele eksenli ayrışmalar, kadın-erkek, kimlik ve yaşam tarzı temelinde demokratik toplumu ayrıştırıcı resmi uygulamalar zinciri hayli uzun. 

Siyasal ve toplumsal ayrışmalar, demokratik olmayan rejim ve keyfi sistem arasındaki ayrışmadan kaynaklanıyor. 

İTİRAFIN GEREĞİ… 

2016: Anayasa-fiili durum (suç) ayrımı yapılarak “Anayasa fiili durum”a uyduruldu. 2023: Hükümet/kabine/siyasal karar düzeneği yok; ama “fiili uygulama”, bunlar varmış gibi yapılıyor. Eğer bu ihtiyaç kaynaklı ise bu kez, fiili durum hukuka uyarlanırsa demokratikleşme yolunda önemli bir adım atılmış olur. 

Şu halde sorun, yalnızca rejimin demokratik olmayışı değil, keyfi bir sistem kurmuş olması. 

Haliyle, hem rejim hem de sistem değişmeli; ama bunun için bu yönde irade ve emek gerekli. 

Rejim ve sistem, Türkiye çıkmazı; siyasal partiler ise seyirci. 

Tek umut demokratik toplum, eğer hangi Cumhuriyet sorusuna yanıt arayabilirse: Türkiye Cumhuriyeti mi, yoksa Talimat yoluyla ‘Taliban Cumhuriyeti’ mi?