Almanya’ya Türkiye’den göç resmen 1961’de başladı. İki yıllık sözleşmelerle gelen ‘misafir işçi’lerin büyük bölümü geri dönmeyince işgücü mübadelesi, göçe dönüştü. Son “hoş geldin” töreni 1972’de Giresunlu Güven için yapıldı. Merkez sağ ağırlıklı Alman hükümeti ülkedeki Türkiye kökenli nüfusun artmasını önlemek hedefiyle 1983’te “Geriye Dönüşü Teşvik Yasası” çıkardı. Türkiye’ye dönenlere 10.500 mark verilince binlerce kişi Almanya’yı terk etti.

Misafir olarak geldiler ama

Almanya’daki Türkiye kökenli insanlarımız açısından daha sonra "göç" olarak tanımlanan süreç, resmen 30 Ekim 1961’de, iki ülke arasında imzalanan "İşgücü Anlaşması"yla başladı.

Aslında Türkiye’den Almanya’ya işgücü göçü bu anlaşmadan birkaç yıl önce zaten fiilen başlamıştı. 1961 tarihli gazetelere bakılırsa Almanya’da sayıları sekiz bini bulan Türk işçisi bulunuyordu ve bu sayı gün geçtikçe artış gösteriyordu.

2. Dünya Savaşı’nın ağır tahribatının ardından hızla yeniden toparlanma sürecine giren Almanya’da büyük bir işgücü açığı yaşanıyordu. Savaşta erkek işgücünün büyük bölümü yok olmuş, önemli bir bölümü de savaş esiri olarak ülke dışında bulunuyordu. Daha 1953’lerden itibaren ülkeye dışarıdan işgücü getirilmesine dair düşünceler vardı. Kısa bir süre sonra da bu gerçekleştirildi.

1955’te İtalya, 1960 yılında da İspanya ve Yunanistan’la anlaşmalar yapıldı ve kendilerine "misafir işçi" denilen binlerce insan çalışmak üzere Almanya’ya getirildi. Ancak işgücü açığı kapatılamıyordu. Ayrıca birçok işveren de Alman işçiler kadar olmasa da sendikal haklar konusunda uyanık davranan İspanyol ve İtalyan işçilerden memnun değillerdi. Almanların yapmak istemediği "ücreti düşük" işleri fazla itiraz etmeden üstlenecek, "çalışkan" ve "dayanıklı" işçilere ihtiyaç vardı.

O yıllarda nüfusu 30 milyonu bulan bir tarım ülkesi olan Türkiye’de en büyük sorun işsizlikti. Ülke içi göç sonucu kırsal kesimlerden İstanbul ve Ankara’daki gecekondu bölgelerine yüzbinlerce işsiz insanımız yaşıyordu.

Almanya’da çalışmak üzere bireysel başvuruda bulunanların artması nedeniyle İstanbul’daki başkonsolosluk 1960 yılında bir rapor yazarak, İtalya, İspanya ve Yunanistan’la imzalanan anlaşmanın bir benzerinin Türkiye’yle de yapılmasını önermişti.

misafir-olarak-geldiler-ama-938057-1.

1960 Darbesi’nden sonra yönetime gelen Milli Birlik Hükümeti de, Almanya’yla bir an önce bir anlaşmaya varıp Almanya’ya işgücü ihraç ederek işsizlik sorununu hafifletmeyi hedefliyordu. Böylece yaygın işsizliğin neden olabileceği sosyal sorunlar önlenebilecek, üstelik dışarıya gidenlerin göndereceği dövizler bütçe açıklarının kapanmasına katkıda bulunabilecekti.

Alman hükümeti başlangıçta tereddütlüydü, ancak Dışişleri Bakanlığı bu durumun Ankara’da ters anlaşılabileceğini düşünüyor ve Soğuk Savaş’ın yoğunlaştığı bu dönemde NATO müttefiki Türkiye’nin oyalanmamasını tavsiye ediyordu.

Sonunda iki ülke arasında işgücü anlaşması 30 Ekim 1961 tarihinde imzalandı. Anlaşma aynı yılın 1 Eylül tarihinden itibaren geçerli olacaktı.

12 maddelik anlaşma, daha önceki anlaşmalardan daha az haklar içeriyordu. İşçilerin çalışma ve oturma izinleri iki yılla sınırlı olacaktı, sağlık muayenelerinde kontrol edilen hastalıkların kapsamı genişletilmiş ve en önemlisi de aile birleşimi sözkonusu değildi.

Anlaşma gereğince işgücü seçimi ve belirlenen işçilerin Almanya’ya gönderilmesi için İstanbul Tophane’de bir Alman İrtibat Bürosu açıldı. 1976 yılına kadar faaliyet gösteren bu büroda çalışanların sayısı zaman içinde 7’den 150’ye kadar ulaşmıştı.

Almanya’da çalışmak talebiyle Türkiye’deki iş ve işçi bulma kurumlarına başvuranlar arasında uygun bulunanlar bu irtibat bürosunda sağlık kontrolünden geçiriliyor, son karar burada veriliyordu. Bu sıkı kontrolleri aşabilenler de bu ofisin organize ettiği trenlerle toplu halde İstanbul Sirkeci’den Almanya’nın Münih kentine gönderiliyordu, oradan da kendilerini bekleyen görevlilerin oluşturduğu kafilelere halinde ülkenin dört bir yanına dağılıyorlardı.

misafir-olarak-geldiler-ama-938059-1.

MİSAFİR VE İŞÇİ

Anlaşmaya göre bir meslek sahibi olmayan erkeklerin 30, mesleği olanların ise 40 yaşından genç olması gerekiyordu. Mesleği olan kadınlarda yaş sınırı 45 olarak belirlenmişti. Hepsinin sağlıklı, okur yazar insanlar olması isteniyordu. Yazılı bir koşul değildi, ancak evli olanlar tercih ediliyordu. Böylece memleketteki eşlerini, çocuklarını düşünerek, iş ve ödeme koşullarına itiraz etmeden gayretli bir biçimde çalışacakları düşünülüyordu.

1961-73 yılları arasında yaklaşık 2,7 milyon vatandaşımızın Alman İrtibat Bürosu’ndaki meslek, eğitim ve sağlık kontrollerinden geçtiği, çoğu erkek olmak üzere bunların 750 bin ile 1 milyonu bulan bir bölümümünün çalışmak üzere Almanya’ya gönderildiği biliniyor.

"Misafirden işçi olur mu?" O dönemler kimse bu tuhaf kavramı sorgulamıyordu. Ev sahipleri işçilerin en fazla iki yıl kalmasını istiyordu. Daha sonra sözleşmeyi uzatma hakkı onun elinde kalmalıydı. Ama "misafirler" de bu durumu garipsemiyordu. Onlar da birkaç yıl çalışıp, bu süre içinde biriktirdikleri parayla, belki altlarına da bir araba çekmiş olarak, memleketlerine dönmeyi hedefliyorlardı.

Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Kısa zamanda misafirlik süresi uzamaya başladı. "Misafir işçi"lerin çoğunluğu önce madenlerde, demir çelik ve otomotiv fabrikalarında iş buldu. Çalışkan, gayretli, sağlıklı "misafir"lerinden memnun olan "ev sahipleri", iki yıllık sözleşmeleri uzatmaya başladılar. Ardından "misafir"lerin memleketteki ailelerini de getirmelerine izin verilmeye başlandı. 1964 yılında işgücü anlaşmasının çalışma izinlerini baştan iki yılla sınırlayan "rotasyon hükümleri" iptal edildi.

Ünlü yazar Max Frisch’in tespit ettiği gibi "İşçiler çağrılmış, ama insanlar gelmiş"ti.

Almanya gelenlere "hoş geldin" diyordu.

1964’te gelen 1 milyonuncu işçi, Portekizli marangoz Armondo Rodrigez’i karşılamak üzere Köln Garı’nda düzenlenen tören halen unutulmuyor.

Güneydoğu Avrupa ülkelerinden gelen 1 milyonuncu işçi de Konya’dan İsmail Bahadır oldu. O da Münih Garı’nda düzenlenen bir törenle karşılandı.

Tarihe geçen en son "hoş geldin" töreni 1972’de Giresunlu Necati Güven’e nasip oldu. O da Münih Havalimanı’nda düzenlenen bir törenle ve hediyelerle karşılandı.

Bu arada yabancı işçilerin statülerini, yaşamlarını kolaylaştırıcı bazı yasalar çıkarılmıştı. Türkiye kökenli göçmenler dernekler, spor kulüpleri kurarak, ağırlıkla kendi aralarında da olsa soysal, sanat, kültür, siyaset ve spor yaşamda giderek daha aktif olmaya başladılar. Kendi işyerini kurarak girişimciliğe geçenlerin sayısı giderek artmaya başladı.

Ancak 1973’te tüm dünyayı sarsan petrol krizi Almanya’yı da etkiledi. Artık yabancı işçiye gerek yoktu. İstenmiyorlardı. Dönemin sosyal demokrat hükümeti Türkiye’den işçi alımını resmen durdurma kararı aldı. Bu arada Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlerin nüfusu 1 milyona yaklaşmıştı.

Göç bu tarihten itibaren yavaşladı, ama aile birleşimi nedeniyle eskisi gibi olmasa da devam etti. 1980’deki 12 Eylül Darbesi’nin ardından Türkiye’den binlerce siyasal sığınmacı da Almanya’ya gelmeye başladı. Hükümet bunun üzerine Almanya’ya gelmek isteyen Türkiye vatandaşlarına vize zorunluluğu getirdi.

Bu arada hem Almanya genelinde, ama özellikle de Türkiye kökenli göçmenler arasında işsizlik artıyordu. Buna paralel olarak Türkleri hedef alan yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve ayrımcılık hızla yaygınlaştı.

Merkez sağ ağırlıklı Alman hükümeti ülkedeki Türkiye kökenli nüfusun artmasını önlemek hedefiyle 1983’te "Geriye Dönüşü Teşvik Yasası" çıkardı. Almanya’daki haklarından vazgeçerek Türkiye’ye "temelli" dönmeyi kabul eden herkese "dönüş yardımı" olarak 10.500 mark verildi. Binlerce kişi bu parayı ve birikmiş emeklilik primlerini alarak Almanya’yı terketti.

İŞGÜCÜ ANLAŞMASINDAN ÖNCE DE GELENLER VAR

Hürriyet gazetesinin 17 Şubat 1961 tarihinde yayımladığı bir haberin başlığı şöyle: Almanya’da sekiz bin Türk işçisi çalışıyor. İstanbul’daki kaynaklara göre son dört yıldır çalışmak üzere Almanya’ya gidenlerin sayısı sekiz bini buluyor. Bunların bir bölümü "yarı açık-yarı gizli" çalışan bürolar, bir bölümü de İstanbul’daki "İş ve İşçi Bulma Kurumu" aracılığıyla resmen Almanya gidenler. Yine aynı haberde 1960’daki askeri darbeden sonra pasaport alarak Almanya’ya gidenlerin sayısı da artıyor. Ancak Almaya’daki istatistikler bu sekiz bin kişinin hepsini içermiyor. Bu durum çalışmak üzere gelmiş olanların bir bölümünün turist vizesi ya da "kaçak" olarak Almanya’da bulunmasından kaynaklanabilir.

İSTATİSTİKLERE GÖRE TÜRKİYE VATANDAŞI GÖÇMENLER

2018 yılı itibarıyla Almanya’da yaşayan tüm Türkiye kökenlilerin, yani Türkiye vatandaşlarıyla, Alman vatandaşı olan ebevenylerinden en az biri Türkiye’den Almanya’ya göç etmiş olanların toplam nüfusu 2.770.000’i buluyor. İstatistiklerin artık Türkiye’ye ilişkin bağlarını dikkate almadığı üçüncü ve özellikle dördüncü kuşaktan insanlar da hesaba katıldığında, Almanya’da yarısı Almanya vatandaşı olmak üzere Türkiye kökenli 3 milyon civarında insanın yaşadığı tahmin ediliyor. Almanya’daki Türkiye vatandaşlarının sayısının gerilemesinin birinci nedeni Almanya vatandaşlığına geçen Türkiye kökenliler. Diğer bir neden de Almanya’nın 1973’ten itibaren Türkiye’den işçi alımını resmen durdurması ve 1983 yılında çıkarılan "Geriye Dönüşü Teşvik Yasası"yla, binlerce kişinin teşvik ikramiyelerini ve birikmiş emeklilik primlerini alarak Türkiye’ye dönmesi.

Almanya vatandaşlığına geçenler ve doğumlara rağmen Almanya’daki toplam Türkiye kökenli nüfusun gerilemesinin nedeni ise 1 Ocak 2000 yılından itibaren Almanya’da doğanların otomatikman Almanya vatandaşlığını alması ve artık istatistiklerde Türkiye kökenlerinin görünmemesi

Ağırlık Almanya’nın sanayi merkezlerinde olmak üzere, 1990 öncesi Federal Almanya sınırları içindeki hemen hemen kent ve kasabada Türkiye kökenli azınlık yaşıyor. En yoğun oldukları metropol kentleri şöyle: Berlin, Köln, Frankfurt, Hamburg, Düsseldorf, Stuttgart ve Münih.

YILLARA GÖRE TÜRKİYE VATANDAŞI GÖÇMENLER (KİŞİ)

misafir-olarak-geldiler-ama-938058-1.

ORTAK TARİHTEN ÖNEMLİ DURAKLAR

1961

Türkiye ile Federal Almanya arasında İşgücü Anlaşması imzalandı.

1962

Almanya’daki Türk işçilerinin ilk örgütü kuruldu (Köln ve Çevresi Türk İşçileri Derneği).

1964

Almanya’ya bir milyonuncu "misafir işçi" Köln Garı’nda törenle karşılandı.
Bonn’da Türk işçilerin sosyal haklarını garantileyen Sosyal Güvenlik Anlaşması imzalandı.
WDR’in Türkçe yayınları
(Köln Radyosu) başladı.

1965: Almanya’da Yabancılar Yasası kabul edildi.

1968: Türkiyeli işçilerin vergi yükünü kısmen azaltan "vergi anlaşması" imzalandı.

1969: • Almanya’ya Güneydoğu Avrupa ülkelerinden gelen 1 milyonuncu "misafir işçi" İsmail Bahadır Münih Garı’nda törenle karşılandı. • Misafir işçilerin nüfusu 1,5 milyonu buldu. •Türkçe günlük gazete yayını başlandı.

1973: • Dünya çapında petrol krizi. Almanya ülke dışından işçi alımını durdurdu. • Köln’deki Ford otomobil fabrikasında Türk işçilerin ağırlıkta olduğu grevler sonucu Almanya’daki yabancı işçilerin "politize edildiği" tartışmalarını başlattı.

1980: Almanya, Türkiye’deki askeri darbeden sonra Türk vatandaşlarına vize zorunluğu başlattı.

1981: Almanya yabancı işçilerin aile birleşimini kısıtlayıcı yeni önlemler aldı.

1983: Kohl hükümeti "Geriye Dönüşü Teşvik Yasası" çıkardı, binlerce yabancı işçi teşvik paraları ve birikmiş emeklilik primlerini alarak ülkelerine dönmeye başladı.

1985: • Gazeteci Günter Wallraff’ın kitabı "En Altakiler"le, ırkçılık, ayrımcılık ve Türk düşmanlığı Almanya’nın gündeminde. • Sağ terör can almaya başladı. Hamburg’daki neo-nazilerin saldırısı sonucu önce Mehmet Kaymakçı, birkaç ay sonra da Ramazan Avcı öldürüldü.

1989: SPD’li Leyla Onur, Avrupa Parlamentosu’nda Almanya’dan Türkiye kökenli ilk milletvekili oldu.

1990: TRT’nin Avrupa’ya yönelik günlük tv yayınları (TRT-INT) başladı.

1992: Mölln’de katliam. Bir Türk ailesinin yaşadığı ev neo-naziler tarafından kundaklandı, aile üyelerinden üç kişi yaşamını yitirdi, yedi kişi yaralandı.

1993: Solingen’de katliam. Bir Türk ailesinin evi neo-naziler tarafından kundaklandı, 5 kişi yaşamını yitirdi.

1995: Birçok Avrupa ülkesi arasındaki sınır kontrollerini kaldıran Schengen Anlaşması yürürlüğe girdi.

YARIN: SOSYALİZM ÇÖKTÜKTEN SONRA IRKÇILIK ARTTI