Sayıları fazla değil; ancak Almanya’daki demokrasinin en önemli organlarında halk temsilcisi olarak yer alan politikacılar arasında, göçmen kökenlilerin oranı artıyor. Bunların büyük bölümü 60’lı yıllardan sonra gelen ‘misafir işçi’lerin, bir bölümü de sonraki yıllarda ülkeye sığınmak zorunda kalan mültecilerin çocukları.

Siyaseti de dönüştürdüler

Almanya’ya “misafir işçi” olarak gelen göçmenlerin çocukları -ki bunların öncüsü Türkiye kökenliler- politikacı oldu. 80’li yıllardan bu yana vekil olarak meclislerde yer alıyorlar. Toplumdaki göçmenlerin oranı dikkate alındığında, bu politikacıların siyasal süreçlerdeki varlığı, esas olarak halen sembolik bir düzeyde. Geçtiğimiz ay gerçekleştirilen genel seçimden sonra Federal Meclis’e (Bundestag) seçilen 735 milletvekili arasındaki 83 politikacı, yani yüzde 11’i göçmen kökenli. Ülkedeki göçmenlerin toplam nüfusa oranının yüzde 26 olduğu dikkate alınınca, bu durumun katılımcı demokrasi açısından pek de olumlu olmadığı görülüyor. Ancak bu oranın her seçimde artması da elbette bir ilerlemeye işaret ediyor. Tahmin edilebileceği gibi bu vekillerin büyük çoğunluğu SPD, Sol Parti ve Yeşiller gibi solun saflarındalar. Bu durumun arkasındaki önemli faktörlerden biri, sendikal hareket içindeki Türkiye kökenli işçilerin rolü.


ALGININ EVRİLMESİ

60’lı yıllardan itibaren sendikal mücadele içinde yer alan göçmen işçilerin ya da bu ülkeye sığınmak zorunda kalan mültecilerin çocuklarının yasama süreçlerine vekil olarak katılması, sadece göçle ilgili sorunlarla değil, uzmanlaştıkları başka alanların sorumlusu olarak çalışmaları, Almanya’daki göçmenlere ilişkin genel algının yavaş da olsa olumluya evrilmesine yol açıyor.

Türkiye kökenli politikacılar, 1987’den bu yana eyalet meclislerinde, 1989’dan beri Avrupa Parlamentosu’nda, 1994’ten bu yana da ülkenin en önemli yasama organı Federal Meclis’te vekil olarak yer alıyorlar.

Berlin Eyalet Meclisi’ne 1987’de Alternatif Liste (daha sonra Yeşiller oldu) grubunun üyesi olarak seçilerek, Alman tarihine “Türkiye kökenli ilk milletvekili” olarak geçen politikacı Sevim Çelebi’ydi. SPD’den Leyla Onur, 1989’da Avrupa Parlamentosu’na seçilen ilk politikacı oldu. Federal Meclis’teki ilk milletvekilleri ise 1994’te seçilen Onur ve Yeşiller’den Cem Özdemir oldu.

siyaseti-de-donusturduler-939300-1.
Cem Özdemir


Sonraki yıllarda hem yerel yönetimlerde hem de eyalet ve federal mecliste yer alan Türkiyeliler, milletvekilliğinin yanısıra bakan, müsteşar, meclis başkanı, parti genel başkanı, belediye başkanı gibi görevler üstlenerek, çoğulcu parlamenter sistem içinde giderek daha aktif görevler üslendi.

Hamburg Eyalet Meclisi’nde 2008’den itibaren milletvekili olarak görev yapan Aygül Özkan (50), Aşağı Saksonya eyaleti Sosyal İşler Bakanlığı’nı üstlenerek bakanlık görevine getirilen ilk Türkiye kökenli politikacı oldu ve bu görevini üç yıl sürdürdü.

İlk ve tek parti başkanı 2008-2018 yılları arasında Yeşiller Partisi’nin Eş Genel Başkanlığı’nı yürüten Cem Özdemir’di.

Ülkenin en büyük eyaletlerinden Baden Württemberg’in Eyalet Meclisi’nin başkanlığını 2016’dan bu yana Yeşiller Partisi’nden Muhterem Aras (55) yürütüyor. Aras, bu yıl gerçekleştirilen eyalet seçiminden sonra, bu makama ikinci kez seçildi. İlk kez 2017’de bu eyaletten milletvekili olarak Berlin’e giden Danyal Bayaz (48), Mayıs 2021’den bu yana Baden Württemberg hükümetinin Maliye Bakanı. Bayaz’ın adı önümüzdeki dönem için eyalet başbakanı olarak geçiyor.
Ülkenin en kuzeyindeki Schleswig Holstein eyaletinde ilk kez 2009’da SPD’den milletvekili seçilen Serpil Midyadlı (46), iki yıldır da partisinin eyalet meclis grubu başkanı, aynı zamanda da SPD’nin 5 genel başkan yardımcısından da biri.

Aşağı Saksonya eyaletinin başkenti Hannover’in büyükşehir belediye başkanı Kasım 2019’dan bu yana Yeşiller’den Belit Onay (40). Ülkedeki Türkiye kökenli ilk belediye başkanı ise Frankfurt yakınlarındaki Heusenstamm kasabasında 2016’da kazandığı seçimden kısa bir süre önce kaybettiği seçime kadar 5 yıl boyunca SPD’den Halil Öztaş olmuştu.

Berlin Eyalet Sağlık Bakanı Dilek Kalaycı (54) 2016’dan beri bu görevde. Eyalet Meclisi’ni ilk kez 2001’de seçilen Kalaycı, 2011-2016 arasında da eyalet hükümetinde bakanlık da yaptı.

Frankfurt ve komşusu Darmstadt şehirlerinin il genel meclislerinin başkanları bu yıl martta gerçekleştirilen yerel seçimlerden sonra bu görevlere seçilen Hilime Arslaner (50) ve Yücel Akdeniz (59) uzun yıllar Yeşiller’de sorumluluk üstlenmiş politikacılardan.

siyaseti-de-donusturduler-939299-1.
Aydan Özoğuz



Hamburg’dan Federal Meclis’e 2009’dan bu yana dördüncü kez seçilen Aydan Özoğuz, vekilliği sırasında en çok parti, meclis ya da hükümet görevleri üstlenen politikacılardan. 2011-2017 yılları arasında SPD’nin Genel Başkan Yardımcılığı’nı yürüttü, 2013-2018 yıllarında federal hükümette Entegrasyondan Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev üstlendi. Federal Meclis’e seçilmeden önce de 7 yıl Hamburg eyalet milletvekilliği yapan Özoğuz, artık Federal Meclis’in Başkan Yardımcısı. Daha önce adı önce meclis başkanı adayları arasında geçen Özoğuz’un bu makama seçilmesi, her şeye rağmen göçmen politikacılar açısından büyük bir ilerleme olarak görülüyor.

Ülkenin batısındaki eyaletlerin meclislerinde çoğunluğu SPD, Yeşiller ve Sol Parti’den olmak üzere çok sayıda milletvekili bulunuyor. Sayıları çok az da olsa CDU ve FDP’den de vekiller var.

Avrupa Parlamentosu’nda 2019’daki seçimlerden sonra Türkiye kökenli üç milletvekili katıldı. Sol Parti’den Alev Demirel (37), SPD’den İsmail Ertuğ (46) ve “Özgür Seçmenler”den Engin Eroğlu (39).

19 TÜRKİYELİ MECLİSTE

Son genel seçimlerde de Federal Meclis’teki Türkiye kökenli milletvekillerinin sayısı 19’a çıktı (önceki dönemde 11’di).

SPD: Aydan Özoğuz (54), Metin Hakverdi (55), Hakan Demir (37), Mahmut Özdemir (34), Cansel Kızıltepe (46), Gülistan Yüksel (59), Nezahat Baradari (56), Macit Karaahmetoğlu (53), Derya Türk-Nachbaur (48), Takis Mehmet Ali (30).

Yeşiller: Cem Özdemir (56), Ekin Deligöz (50), Canan Bayram (55), Filiz Polat (43), Melis Sekmen (28),

Sol Parti: Sevim Dağdelen (46), Ateş Gürpınar (37), Gökay Akbulut (39)

CDU: Serap Güler (41).

İlk kez 1998’de seçilen Ekin Deligöz, Meclis’te 7’nci dönem federal milletvekilliğini sürdürüyor. Özdemir, Federal Meclis’e ilk kez 1994’te seçildi, bir dönem Avrupa Parlamentosu milletvekilliği yaptı, bir dönem meclis dışı kaldı, şimdi Berlin’de 5’nci döneminde. Sol Parti’den Dağdelen, 2005’ten bu yana 5’nci dönem milletvekilliğini sürdürüyor. Özoğuz, 2009’dan bu yana 4’ncü, Metin Hakverdi, Cansel Kızıltepe, Gülistan Yüksel ve Mahmut Özdemir 2013’ten bu yana 3’ncü, Filiz Polat, Gökay Akbulut ve Canan Bayram da 2017’den bu yana 2’ci dönem federal milletvekili.

Çoğunluğu kadın olan bu politikacıların büyük bölümü Federal Meclis’e seçilmeden önce de eyalet meclislerinde ya da yerel yönetimlerde seçilmiş vekil olarak görev yapmışlardı.

***

FRANKFURT'UN BİRİNCİ VATANDAŞI

Avrupa’nın en önemli metropollerinden Frankfurt’un “birinci vatandaşı” sekiz aydır Yeşiller’den Hilime Arslaner. Geçtiğimiz mart ayında gerçekleştirilen yerel seçimlerin ardından Frankfurt Büyükşehir Belediyesi İl Genel Meclisi Başkanlığı’na seçilen Arslaner, protokole göre Frankfurt vatandaşlarını doğrudan temsil eden kişi olduğu için “birinci vatandaş” unvanını taşıyor. Arkasında yerel seçimde en çok oyu alan parti olduğu için bu sembolik makam, sadece Frankfurt açısından değil, bir ilk olduğu için Almanya açısından da önemli.

Böylece sadece 1960’lardan sonraki göç nedeniyle değil, önemli bir uluslararası ticaret, fuar ve ulaşım merkezi olduğu için yüzyıllardır “çok kültürlü” bir göç kenti olan Frankfurt’un yerel parlamentosu olan İl Genel Meclisi’nin başına ilk kez göçmen kökenli bir halk temsilcisi geçmiş oldu. Arslaner, 60’lı yıllarda çalışmak üzere Almanya’ya gelen babası 1976’da Türkiye’deki eşi ve çocuklarını yanına aldığında, 5 yaşındaydı. Heidelberg Üniversitesi’nde ekonomi öğrenimiyle, İstanbul ve Stuttgart’taki çalışma yılları hariç yaşamını Frankfurt’ta geçirdi. Uzun yıllar Yeşiller içinde yer alan Arslaner, İl Genel Meclisi’ne ilk olarak 10 yıl önce seçilmişti.

Arslaner 60’ncı yılı üzerine görüşlerini bizimle paylaştı: “Babam iyi ki buraya gelmiş. Eğer gelmeseydi ve Yozgat Çayıralan’a bağlı köyünde kalsaydı, bugün bizim nasıl bir yaşamımız olurdu? Bunu düşünmek bile istemiyorum. Cesur bir karar verdi, buraya geldi ve bu ailemiz için çok iyi oldu.”

‘UYARI’YA KULAK ASMADI

Arslaner, anne ve babasının dördü kız, biri erkek tüm çocuklarının Almanya’nın eğitim sisteminden en iyi biçimde yararlanmaları için her türlü fedakârlığı yaptıklarını vurguluyor. Kızların eğitiminde annelerinin rolünün çok büyük olduğunu belirten Arslaner, “Hayatında bir gün bile okula gitme şansı olmamış bir insan olan annemiz, eğitim sistemini hiç bilmediği bir ülkede çocuklarının eğitimi için büyük gayret gösterdi. Yakınlarımızdan gelen, ‘kızların okumasına ne gerek var’ türünden uyarılara kulak asmadı. Özellikle kızlarının ilerleyebildikleri kadar ilerleyebilmeleri için önlerini açtı” diyor.

siyaseti-de-donusturduler-939301-1.
Belediye Meclisi Üyesi Gölbaşı.


Arslaner, siyasete ilgili göçmen kökenli gençler açısından bir “rol model” olmasından memnun. Ancak olumsuzlukların sürdüğünü vurguluyor. Aslaner’in yeni göreviyle ilgili görüşleri de şöyle: “Almanya’nın beşinci büyük kentinde göçmen kökenli bir politikacının böyle bir makama seçilmesi elbette çok önemli.
Frankfurt’un nüfusunun yüzde 54’ünü göçmenler oluşturuyor. Bu çok önceden olmaydı. Büyük bir gecikme söz konusu. İl Meclisi üyeleri arasındaki göçmen kökenlilerin oranı dikkate alındığında bu konuda daha çok çaba gösterilmesi gerektiği görülüyor. Bir dönem meclisteki göçmenlerin oranı yüzde 30’u buluyordu. Son seçimlerde bu sürekli geriledi, şimdi yüzde 12’nin bile altında. Aslında tam tersinin olması gerekiyordu. Tamam, o kadar hayalperest değiliz, ama günümüzde en azından yüzde 20’leri bulmalıydık. Maalesef soldaki partilerde bile göçmen kökenlilerin kendilerine yer açması çok zor.”

Arslaner, geçtiğimiz hafta Frankfurt Büyükşehir Belediyesi’nin davetiyle kente gelen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve beraberini ağırlayanlar arasında yer almıştı. Türkiye’yle Almanya arasındaki ilişkilerin büyük krizler yaşadığı, bir dönemde iki kentin yerel yöneticileri arasındaki sıcak ilişkiler, Ankara’nın kavgacı diline rağmen iki ülke halkları ilişkilerin sürekliliğine ilişkin önemli ipuçlarıyla doluydu.

İŞBİRLİKLERİ ÖNEMLİ

Ankara’nın Çankaya Belediyesi’yle birkaç yıl önce başlatılan ortak kadınlar projesinin, kardeş şehir Eskişehir’le birlikte atılan adımların olumlu sonuçlar verdiğini vurgulayan Arslaner, “Bu işbirlikleri yaygınlaştırmalıyız. Sivil toplum örgütleriyle de kadın örgütleriyle çalışılabilir. Karşılıklı gençlik değişim çalışmalarının da sürdürmeliyiz” diye konuşuyor.

***

siyaseti-de-donusturduler-939302-1.
SPD'nin üç Yüksel'i.. Akraba değiller ya da aynı parti saflarında olmaktan kaynaklanan bir başka akrabalık onlarınki.
Federal Milletvekili Gülistan Yüksel, Yüksel Kuzey Ren Vestfalya Milletvekili Serdar Yüksel ve Hessen Milletvekili Turgut Yüksel.

BURADAKİ MÜCADELEDE YER ALMAK ÇOK GEREKLİ

Türkiye kökenli politikacıların en kıdemlilerinden biri SPD’li Hessen Eyalet Milletvekili Turgut Yüksel. 16 yaşından bu yana aktif siyaset içinde. Yüksel, siyasal formasyonunu önce Türkiye’de almış olan politikacılardan. İstanbul’da lise öğrencisiyken siyasetle buluşan Yüksel, 1956 Pülümür doğumlu, ancak 1978’de üniversite öğrenimi için Almanya’ya gidene kadar yaşamının büyük bölümü İstanbul’da geçti.

1978-88 yılları arasında Frankfurt Üniversitesi’nde sosyoloji ve ekonomi öğrenimi sırasında, özellikle Türkiye’deki 12 Eylül Darbesi’nin ardından yoğun bir siyasal aktivitenin içinde oldu. Darbeyi, baskı ve işkenceleri, özellikle de hapishanelerdeki siyasi tutuklulara yönelik ağır baskıları protesto hedefli çalışmalara aktif olarak katılan Yüksel, 1980’de bu amaçla Frankfurt’ta bir grup yol arkadaşıyla birlikte başladığı açlık grevini 46 gün boyunca sürdürmüştü. 1981’de SPD’ye üye olan Yüksel, Alman vatandaşlığı olmadığı için uzun yıllar seçme ve seçilme hakkı olmamasına rağmen bu partinin aktif bir üyesi olarak çalıştı. 1992-96 yılları arasında Frankfurt Yabancılar Meclisi, 1997-2014 arasında da Büyükşehir Belediyesi İl Genel Meclisi üyeliği yapan Yüksel, Hessen Eyalet Meclisi’ne ilk kez 2008’de seçildi. 2009-2013 yıllarında meclis dışında kaldı ve 2013’te yeniden seçildi, o dönemden beri bu görevini sürdürüyor.

Yüksel, Türkçe’nin Hessen’deki okulların eğitim programlarında seçmeli yabancı dil olarak girmesi için çeşitli sivil toplum örgütleri ve binlerce bireyin desteklediği kampanyanın öncülerinden.

GEÇ FARK ETTİLER

Kimsenin yaşanan sürecin bir göç olduğunu fark etmediği hatırlatan Yüksel, ilk yıllarda yaşanan sorunların öncelikle hükümetlerin özellikle bu konudaki hazırlıksız olmasından kaynaklandığını işaret ediyor. “Ancak sonunda Almanya’nın bir göç ülkesi olduğunu Hıristiyan demokratlar bile kabul etti” diyen Yüksel, geç de olsa bu gerçeğin görülmesinin, sorunların çözülmesi açısından olumlu bir aşama olduğunu vurguluyor. Almanya’nın iki ülke arası ilişkilerde Ankara’nın “kavgacı dili”ne rağmen karşılıklı diyaloğu sürdürerek, sorunlara çözüm arayışı içinde olduğunu belirten Yüksel, “Tabii ki eleştirmek, insan haklarının, hukukun ihlalleri, altına imza atılmış uluslararası anlaşmalara uyulması konusunda uyarmamız gerekiyor. Ama bunu yaparken geleceği de düşünmek gerekiyor. Ben Türkiye’nin değişeceğine inanıyorum“ diyor.

Almanya’da Türkiye kökenli göçmenlerin bu ülkeye ilişkin siyasal tercihlerinde siyasi yelpazenin solundaki partileri tercih ederken, Türkiye’deki seçimler söz konusu olduğunda en çok oyu AKP’nin almasını da şöyle değerlendiriyor: “Buraya ilk olarak işçiler geldi. Bu insanlar buradaki sosyal devletin, sosyal haklarının, eğitimdeki fırsat eşitliğinin sosyal demokrasinin mücadelesi olduğunu görüyordu. Sendikalar içinde aktif olarak yer alıyorlardı. Halen çoğunluk SPD’yi kendisine yakın olarak görüyor. Peki, neden AKP? Bunu anlamak da kolay. Öncelikle buradaki yüksek orandaki oylar seçim sisteminden kaynaklanıyor. Seçim burada bir günde yapılmıyor, bir haftaya yayılıyor. Böylece devletin olanaklarıyla güçlenen cami dernekleri, cemaatler gibi örgütlü yapılar insanları sandığa taşıyabiliyorlar. Burada doğup, burada büyümüş, burada hukuk okumuş biri Türkiye’de ölüm cezasına onay verip, Almanya’da avukatlık yapmamalı.”

Yüksel, bu konuda Alman hükümetlerinin de dikkatli olması, göçmenlere “bizi kabul etmiyorlar” duygusunun verilmemesi gerektiğine işaret ediyor.
Göçmenler tarafından kurulmuş sivil toplum örgütlerini de sorgulayan Yüksel, bu örgütlerin çoğu için “ayakları burada, kafaları Türkiye’de” tespitini yapıyor.
Yüksel, “Ancak sosyal demokratlar enternasyonalist olmalı. Yaşadığı ülkedeki sosyal demokrasinin mücadelesine aktif olarak katılmalı, destek vermeliler. Almanya’da etkili olmak isteniyorsa bu gerekli. Onların burada etkili olması son tahlilde Türkiye’de de, CHP’ye de faydası olacak“ diyor.