Birleşik Krallık’taki aşırı sağın Kıta Avrupası gibi geniş tabanı olan politik bir partiye dönüşmesi şimdilik olanaksız. Ancak aşırı sağın politikaları Muhafazakâr Parti'nin gündemine girmeyi beceriyor ve muhalefeti de sağa çekiyor.

Kral Charles’ın faşistleri
Fotoğraf: AA

Levent ÖZÇAĞATAY, Araştırmacı-Yazar

Avrupa'da aşırı sağın ürkütücü yükselişi ve aşırı sağ popülist partilerin iktidara oynuyor olması Birleşik Krallık’taki demokrat kesim tarafından  endişe ile izleniyor. İtalya seçimlerinde sandıktan birinci parti olarak çıkan aşırı sağcı İtalya’nın Kardeşleri Partisi'nin lideri Giorgia Meloni’nin diğer sağ partilerle koalisyon kurup Benito Mussolini döneminden bu yana İtalya'nın en sağcı hükümetine liderlik etmeye başlaması, bazı gazetelere “Faşizm İtalya’ya geri döndü” manşeti ile verildi ve Başbakan Rishi Sunak’ın Meloni’yi Londra’da ağırlarken Birleşik Krallık ve İtalya'nın bir takım  değerler açısından "çok uyumlu" olduğunu açıklaması eleştirilere konu oldu.

Radikal sağ popülizm zaten, Fransa’daki Le Pen liderliğinde iktidara aday olmuş ve akabinde tüm demokratları ilgilendiren bir Avrupa sorununa dönüşmüştü. ‘Avrupa’nın en Kuzeyindeki İsveç ve en güneyindeki İtalya arasında ne tür ortak zemin ve ideolojik bağlar bulunabilir de her ikisinde de ayni dönem içinde radikal sağ partiler yükselişe geçebilir’ sorusunu da gündeme getirmişti. Dünyanın her tarafında demokrasilere musallat olmuş sağ popülizm, halkı kutuplaştırarak, gelenek/ilke/değer/kural tanımayarak kitleleri siyasal manipülasyonla sorumsuzca istismar edebileceğini, İktidara gelebileceğini ve iktidarını sürdürebileceğini öğreniyordu.

BİRLEŞİK KRALLIK'TAKİ FARK

Birleşik Krallık’taki (Büyük Britanya) aşırı sağın İtalya, İspanya, İsveç ve Fransa’da olduğu gibi geniş tabanı olan politik bir partiye dönüşmesi şimdilik olanaksız gözükse de aşırı sağın  belirlediği politikalar ılımlı sağda yer alan ve on üç yıldır iktidarda olan Muhafazakar partinin gündemine girmeyi beceriyor ve politik yelpazenin solunda yer alan ana muhalefet İşçi partisini de sağa çekiyor. Özellikle covid ile ilgili yasaklamalar ve karantina uygulamaları dönemlerinde internette aktifleşen aşırı sağ gurupların  komplo teorilerinin arkasına sığınarak evlerinden dışarı çıkamayan ve düzene şüphe ve öfke ile bakmaya başlayan gençlere ulaşması, aşırı sağ düşüncenin gençler arasında endişe verici seviyelere gelmesi ve radikalleşmesi güvenlik birimlerince hızla büyüyen bir tehdit olarak belirtiliyor.

İkinci dünya savaşında Faşist İtalya ve Nazi Almanya’sına karşı savaş vermiş olan bu ülkede eski kuşaklar neo-faşist ve neo-nazi örgütlenmelere hep kuşkuyla bakmıştır. 1930’lı yıllarda Mussolini özentisi bir lideri olan, siyah Gömlekliler olarak da bilinen ‘British Union of Fascists’ isimli politik parti de ikinci dünya savaşının  başladığı yıllarda komünist, yahudi ve sendikacıların liderlik ettiği   toplumsal direniş nedeni ile tarihe gömülmüştü.

Aşırı sağ, savaşı takip eden yıllarda kolonilerden adaya göçün başlaması ile Hristiyan ve beyaz İngiliz toplumun bazı kesimlerinde fark edilen yabancı ve göçmen düşmanlığını pompalayarak yeniden örgütlenmeye ve partileşmeye başladı. Taraftar ve üye olarak seçtikleri guruplar pastadan pay alamayan, kendini dışlanmış hisseden ama sosyalist soldan uzaktaki beyaz isçiler ve işsizlerdi. Zaten örgütlü olan, ‘holigan’ olarak bilinen futbol kulüplerinin  taraftar gruplarına ve sosyal yabancılaşmanın sonucu olarak bir alt kültür olarak beliren ve kendine politik yelpazede yer bulamayan ‘skinhead’ hareketine sızmayı başardılar. Bu partiler popülist bir yaklaşımla mevcut toplumsal normlara meydan okuduklarını ve ülkeyi kontrol etmekle suçladıkları varlıklı, liberal elitlere karşı sıradan insanları temsil ettiklerini iddia ediyorlar ama geneldeki hedefleri çoğunluğu Karayiplerden ve Hint alt kıtasından gelen göçmenler oluyordu. Bu arada  İrlanda’da İngiliz egemenliğine karşı süregiden bağımsızlık mücadelesi nedeniyle İrlanda’lı göçmenler, LGBT toplumu, sosyalistler ve kaçınılmaz olarak her krizde günah keçisi olmaya mahkum Yahudiler de bu  ırkçı ve bölücü saldırılardan paylarını  alıyordu.

AŞIRI SAĞIN PARTİLERİ

Aşırı sağın savaş sonrasında Birleşik Krallık'ta etkin olan dört büyük örgütlenmesi oldu: Ulusal Cephe (NF), British Ulusal Partisi (BNP), İngiliz savunma ligi (EDL) ve Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP).

1980’li yıllarda ortaya çıkan ilk üç örgütlenmenin ortak teması göçmenlerin ve etnik azınlıkların beyaz İngilizlerden farklı ve aşağı olması ve bir tehdit oluşturduğuydu. Asılsız rakamlar vererek göçmenlerin suça yönelip çeteler kuran, düşük ücret ile çalışmayı kabul ederek var olan iş fırsatlarını kapan, barınma ve sosyal güvenlik fonlarını beyaz İngilizlerin elinden alan bir tehdit olduğu iddia edilerek dar gelirli İngilizleri kadrolarına almayı başarıyorlardı. Yalnızca göçü engellemek değil aynı zamanda ırklar arası evlilikleri yasaklamak ve ülkeye yerleşmiş göçmenleri geri göndermek gibi akıl almaz öneriler getiriyorlardı. Kitleler ise ardı ardına gelen ekonomik krizlerin, gelir kaybının, artan eşitsizliklerin, terörizm ve istikrarsızlığın nedenleri ile ilgili olarak sosyalistlerin ileri sürdüğü karmaşık ve anlaşılması zor açıklamalar ve uzun dönemli örgütlenmiş direniş çağrıları yerine ‘ortak pazara hayır’, vatanımızı geri istiyoruz’ ‘IRA’ye teslim yok’, ‘siyahlar ve Yahudiler bizim yerimizi alamaz’ gibi basit sloganların peşine takılıyorlardı.  

Seçimlerde az sayıda Belediye meclis üyelikleri ve Avrupa parlamentosunda iki sandalye almalarına rağmen bekledikleri büyümeyi gerçekleştiremeyerek sokak yürüyüşlerine, mitinglerine odaklandılar ve paramiliter örgütlenmelere yöneldiler. Geçtiğimiz yıllarda ise Karayip ve Hindistan kökenli politikacıların yalnızca azınlıkların haklarını her zaman savunmuş olan sol partilerde değil sağcı Muhafazakar Parti içinde bile politik kariyer yapma imkanları olduğunu ve hatta başbakanlık ve bakanlık gibi makamlara  gelebildikleri gerçeği ortaya çıkınca  eski model ırkçılığın artık geçerli olamayacağı kabul edip cihatçı terörü beslemekle suçladıkları Müslüman toplumu hedef olarak seçtiler. Özellikle New York ve Londra’daki radikal İslam ve cihatçı terör eylemlerine tepki göstermek için  camilere ve giyiminden kuşamından Müslüman olduğu belli olan kişilere saldırılarını arttırdılar. 2016 yılında bir milletvekilin  öldürülmesi ve 2017’de Londra’da bir camiden çıkan Müslümanlara minibüsle saldırı düzenlenmesi gibi olayların perde arkasında silah, patlayıcı maddeler ve kesici aletler ile askeri eğitimler veren Combat 13, Önce Britanya, EDL gibi aşırı sağcı terör gruplarının olduğu ortaya çıktı. Norveç’te iki terörist saldırı ile 77 kişiyi öldüren aşırı sağcı terörist Breivik’in soruşturmalarda EDL yönetimi ile temasta olduğu ve EDL ideolojisinden etkilendiği ortaya çıktı.

YABANCI KARŞITLIĞI

Aşırı sağın seçim sandığında büyümesi Avrupa Birliğine karşı giderek artan tepkinin UKIP içinde birleşmesi ile oldu. Parti, en büyük başarı seviyesine, iki parlamento üyesi kazandığı ve Birleşik Krallık’ı Avrupa Parlamentosu'nda temsil eden en büyük parti olduğu 2010'ların ortalarında ulaştı. AB’den çıkarak göçmenlerin ve sığınmacıların adaya göçünün ve Britanya'nın İslamlaştırılmasının engellenmesi,  Brüksel’ in Londra üzerindeki egemenliğinin sona erdirilmesi, sınırların korunması partinin tek politikasıydı. UKIP Brexit’ten sonra misyonunu tamamlayarak gücünü kaybetti. Fakat onun mirası Muhafazakâr parti içindeki şahinlere kaldı. Boris Johnson’un akşam kararsız olarak yatıp sabah Brexit’ci olarak uyanmasının nedeni UKIP’in başarısını analiz edip Avrupa Birliğine düşmanlığı kendinin ve muhafazakar partinin  politik geleceği için bir fırsat olarak görmesidir. Brexit’i uluslararası yardım bütçesinin kısıtlanması, kamu harcamalarının azaltılıp vergilerin düşürülmesi, grevleri ve özgürlükleri engelleyen ve polisiye yetkileri artıran yasaların çıkarılması, sığınmacıların Ruanda’ya gönderilmesi gibi aşırı sağı memnun edecek politikalar takip etti. Böylece daha önce aşırı sağı desteklemiş seçmenlerin Muhafazakar partiye yönelmesi sağlandı. En iyi örnek 2019 genel seçimlerinden sonraki haftalarda, liderleri 2018'de Müslümanlara karşı nefret suçları nedeniyle hapse atılan aşırı sağcı ‘Önce Britanya’ grubunun 5.000'den fazla destekçisinin Muhafazakarlar'a katılmasıdır. Örgütün sözcüsü, "Radikal İslam'a karşı sağlam bir duruş sergilemeye istekli olan Muhafazakârları destekleyeceğiz" diyordu.

Aşırı sağın Muhafazakar partiye sızması ve ılımlı kesimin gücünü yitirmesi partide bir kimlik bunalımı yarattı. Brexit’ten bu yana  süregelen iç savaş, önce Boris Johnson’un başbakanlıktan sonra da  milletvekillikten istifa etmesi ile ivme kazandı. Ülkenin politik yelpazesinde merkezin sağında yer alan ve geleneksel olarak  kendi bünyesindeki sağ kanat, tek ulus, ve sol kanat ile barış içinde yasayan parti son yıllarda yeni beliren katı Brexit’ciler, yumuşak Brexit’ciler, Avrupa Birlikçiler, ılımlı ulusalcılar, ılımsız ulusalcılar, göçmen düşmanları, vergi düşmanları, kuzeyliler, yeni muhafazakarlar gibi yeni beliren guruplar nedeniyle gölgesi ile kavga eden parti konumuna girdi. Ilımlı kanat dağılırken Muhafazakarlar aşırı sağa çekildi.

Ana muhalefet İşçi Partisi ise Muhafazakarların boşalttığı yeri merkeze kayarak doldurmak amacı ile sosyalist kanadını dışlayan, sürmekte olan grev dalgalarına ve sendikalara sırtını dönen, sağcı başına şirin gözükmek için çevreci ve eşitlikçi planlarını erteleyen, gölgesinden korkan bir parti izlenenimi vermeye başladı.

Bu gelişmeler Birleşik Krallık’ın pek birleşik olmadığının yeni bir göstergesi. İngiltere ve Kuzey İrlanda’da aşırı sağ hatırı sayılır bir politik güç iken İskoçya ve Galler’de yerinde sayıyor.