Güvenlik ve kimlik endişesi aşırı sağı büyütüyor. Son beş yılda en az 30 milyon Avrupalının aşırı sağcılara oy verdiği görülüyor. Belçika’da milliyetçiler korku iklimini kullanıyor.

Korku iklimini kullanıyorlar
Fotoğraf: Depo Photos

Dr. Mine YILDIZ, Akademisyen

Avrupa’da sağın yükselişini net bir biçimde Mayıs 2014'te yapılan Avrupa Parlamento (AP) seçimlerinde görmek mümkün. AP üyesi ülkelerin 400 milyon civarındaki seçmeni parlamentoda 751 koltuk için oy kullandığı bu seçimin sonunda sağ ve aşırı sağ partiler kabullenilmesi güç bir sonuca imza attı. Sağ ve aşırı sağ partilerin yükselişi sosyal demokrasinin anavatanı olarak görülen İskandinav ülkelerine kadar ulaştı. AP seçimlerinde Hollanda, Fransa, İngiltere, Avusturya, Finlandiya ve Danimarka’da aşırı sağ önemli bir ivme kaydetti.

Avrupa’da aşırı sağ partilerin güçlenmesi gözle görülebilir bir boyut kazandı.

NEDEN SAĞA YÖNELİYORLAR?

Küresel kapitalizmin vahşiliği karşısında kendini savunmasız hisseden Avrupalılar bu hızlı ve olumsuz ekonomik değişimin sonuçlarını sadece seçimlerde değil her alanda kendisini gösteriyor.

Avrupa sağı geleneksel Avrupa yanlısı partiler ile Avrupa Birliği karşıtı milliyetçi partiler arasında paylaşılmış durumda. Sağ partilerin çoğu popülist politikalar üreterek göçmen ve azınlık karşıtı, yabancı söylem düşmanlığını sıkça kullanıyorlar.

Popülist söylemler etnik aidiyet vurgusunu öne çıkarttı. Bu noktadan bakıldığında Avrupa’da son yıllarda etnik ayrımcılık temelli söylem, hareket ve çatışmanın, yabancı karşıtlığının daha da kötüsü ırkçılığın hızla yükseldiği net bir biçimde görülüyor.

Sağ partilerin mülteci karşıtı politika ve söylemleri seçmen tabanlarını genişlemesine yol açtı. Avrupalı diğer sağ partiler gibi İsveç’te Jimmie Akesson da "göç, suç ve İslam'ı" İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük dış tehdit olarak tanımlamış, bunlarla mücadeleyi politik söylemlerinin merkezine oturttu. Son beş yıl içerisinde en az 30 milyon Avrupalının aşırı sağ partilere oy verdiği anlaşılıyor. 

Ne yazık ki bugün Avrupa'da göç, göçmen, etnik sorunlar ve terör kelimeleri yan yana, aynı bağlamın içinde ifade edilmeye başlandı. Güçlenen aşırı sağcı gruplar, siyasi, sosyal ve ekonomik faktörlerin bir sonucu. Sağ, Avrupa kültürünü, dışardan gelen kültürlerin istilasından muhafaza etme hakkı olduğunu savunmakta. Radikal sağ partiler, güvenlik ve kimlik endişelerinin yükseldiği dönemlerde seçmen desteğini artırıyor.

SAVAŞ, KRİZ, GÜVENLİK

Neo liberal politikaların ve sonrasında tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınıyla derinleşen ekonomik kriz (Rusya-Ukrayna Savaşı’nın etkilerini de unutmamak gerekir) Avrupalıları gelecek endişesi yaşamaya itti. Mevcut hükümetlerin yeterli önlemleri almadığı algısı aşırı sağcı popülist siyasetçiler tarafından öne sürüldü. Pandemi sonrası “refah devleti” anlayış ve uygulamalarının gittikçe azalması, göç dalgaları, ekonomik kriz, popülist söylemlerle çıkış yapan aşırı sağ tandansın uzun zamandan beri beklediği fırsatı yarattı. Aşırı sağcı parti ve liderler halkların güvensizlik, aidiyet, terör ve savaş korkusundan beslendi.

Sosyal demokratlar ve solun güç kaybetmesi de aşırı sağın hanesine "artı puan" olarak yazılıyor. Fransa'da Hollande iktidarının ve sosyal demokratların devam eden başarısızlığı, İngiltere'de siyasi arenadan yok olan İşçi Partisi  veya İspanya’nın Podemos hareketindeki yolsuzluk iddialarında olduğu gibi, sol mevcut krizlere alternatif sunamadığı için aşırı sağ alternatif olarak ciddiye alınmaya başlıyor.

BELÇİKA: UMUT HALA VAR

Belçika’da geçtiğimiz ay yapılan kamuoyu araştırmaları Sosyalist Parti’nin (PS) Wallonia'da (%25,7) ve merkez sağ MR Parti’nin (Mouvement Réformateur-Reform Hareketi) başkent Brüksel Bölgesi'nde (%19,9) en popüler partiler olmaya devam ettiğini gösteriyor. En soldaki Belçika İşçi Partisi’nin (PTB) ise hem Fransızca konuşulan Wallonia’da, hem de Başkent Brüksel Bölgesi’nde büyük bir ilerleme kaydettiği, oy oranını her iki bölgede de artmaya devam ettiği görülüyor: Wallonia'da %18.9, Brüksel'de ise %17.6, Flaman bölgesinde ise %10,3. Bu oranla PTB’nin 2019'daki oy oranının neredeyse iki katına ulaşmış olduğu anlamına geliyor. PTB, en güçlü sol muhalefet kaynağı olarak dikkat çekiyor.

Aynı araştırma, önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde aşırı sağcı Flaman Milliyetçi Parti’nin (Vlaams Belang-VB) özellikle Flaman bölgesinde öncülüğü sürdürdüğünü gösteriyor. Aşırı sağ %22,7'lik oy oranına sahip, ki bu oranla Flaman bölgesindeki diğer partilerin çok önünde görünüyor. Parti, göç ve güvenlik konularında korku iklimi yaratarak son yıllarda istikrarlı bir şekilde oy oranını artırıyor.

HOLLANDA: PARÇALI SOL

Hollanda Yeşil Parti (GroenLinks), Avrupa genelinde yükselen Yeşil dalganın en önemli parçalarından birisiydi. Tarihinin en iyi seçim sonucunu elde eden parti 2021'de sandalyelerinin neredeyse yarısını kaybetti.

2021 seçimleri Hollanda solu için bir bütün olarak büyük bir yenilgi oldu. Üç parti (Sosyalist Parti -SP, Yeşiller- GroenLinks ve PvdA-İşçi Partisi) birlikte 2017'de sandalyelerin %25'ini kazanırken bu oran 2021'de %17'ye düştü. Bu partiler 2012'de birlikte oyların %38'ini kazanmıştı. Kemer sıkma politikalarının uygulandığı bir dönemde, Sosyal demokrat PvdA’nın  seçimlere üç ay kala parti lideri Lodewijk Asscher'in sosyal işler bakanı olduğu dönemde sosyal yardım dolandırıcılığı yaptığı iddialarının ardından istifa etmesi partiye zarar verdi. Hollanda solu, son 20 yılda daha da parçalı hale gelmiştir. Son seçimler de bunu teyit eder niteliktedir; zira Hollanda parlamentosunda solda yer alan dört parti parlamentoda sandalye kazanmıştır. Hayvanlar için Parti,  ideolojisi feminizme dayanan feminist, ırkçılık karşıtı ve anti-kapitalist bir parti olan As One partisi gibi. Bu partiler, Sol Parti'nin kültürel muhafazakarlığından memnun olmayan aşırı sol çevrelere hitap etmekteler.

MERKEZ PARTİLERİN ÇÖZÜLÜŞÜ AŞIRI SAĞA YARIYOR

Emekçi kitlelerin her geçen gün tırpanlana hakları, yerleşik geleneksel partilerine karşı güvenin azalması, ekonomik krizin gibi nedenler popülist aşırı sağın oylarında artışa neden olmaktadır. Avrupa solunun/hükümetlerinin küresel kapitalizm ve neoliberal politikalara boyun eğdiği, pandemi sürecini iyi yönetemediği, sosyal devlet/refah devleti anlayışından tavizler verdiği, halkın karşı karşıya kaldığı ekonomik kriz karşısında başarısız bir sınav verdiği, mülteciler ve göç konularında solun sınıfta kaldığı tartışmaları ulusal parlamentolarda uzun süre temsil gücü elde edemeyen aşırı sağ popülistler için bir fırsata dönüşmüş durumda. Avrupa’daki solun sorunları arasında mikro düzeyde lider sorunları makro çapta sosyal politikalardaki reform ihtiyacı ağır basmakta.

Avrupa’da sosyal sınıflar arasında görülmeye başlanan tabandaki ideolojik geçişlerinin yaşandığı şu dönemde Avrupa solu işçi ve emekçi sınıfların yaşam koşulları için yeniden bir mücadele örgütleme siyasi ve sosyal politikaları üretmek zorunda.

Avrupa solunun kan kaybı yaşamasının elbette pek çok nedeni var. Bunlardan en önemlisi (ve bana kalırsa) en temel nedeni, gerçekçi bir anti-kapitalist ya da en azından anti-neoliberal, sol kanat siyasi strateji kuramamış olmaları. Dokunulmaz bir serbest ticaret rejimi, para politikası, kemer sıkan bir kamu maliyesi, her geçen yıl tırpanlanan işçi-emekçi hakları ve sınırsız işgücü arzına sahip sendikasız bir işgücü piyasasını dayatan sisteme, ülkelerinin teslim edilmesine direnmemeleri.